Yorum Son günlerde İstanbul'un ev sahipliği yaptığı çeşitli uluslararası toplantılarda (Bahçeşehir Üniversitesi'ndeki "Global Liderlik Forumu"ndan Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) yıllık konferansına kadar) bu konu üzerinde duruldu.IPI kongresi için İstanbul'a gelen pek çok gazeteciden duyduğumuz söz şu oldu: "Böyle bir konferansı için bundan daha ilginç bir zaman düşünülemezdi. Bu vesileyle, demokrasi ile İslam konusundaki gerçekleri burada daha iyi öğrenebiliyoruz"...Bir Avrupalı meslektaş sohbetimizde şöyle dedi: "Batı demokrasilerinde laiklik ve hele ordunun rolü gibi faktörlerin sözü bile geçmez. Ama bu ülkede bunlar tablonun bir parçasıdır ve bunları dikkate almak zorundayız".İzmir mitingi, Türkiye'yi daha iyi anlamaya çalışan yabancılara laikliğin demokrasinin nasıl ayrılmaz parçası olduğunu daha iyi kavrama fırsatını sağladı... Bahçeşehir'deki sempozyumda konuşan ABD'nin eski Türkiye büyükelçisi Morton Abramowitz bunu bir cümleyle şöyle ifade etti: "Laiklik olmadan demokrasiyi yürütemezsiniz"... Türkiye'de cumhurbaşkanı seçimi krizinin yol açtığı demokrasiyle ilgili tartışmalar, gün geçmiyor ki yabancı basında ve akademik çevrelerde tartışılmasın. Türkiye, özellikle demokrasi ile İslamın ne ölçüde bağdaştığı, demokrasi ile laikliğin birbirleriyle ne kadar bağlantılı olduğu gibi konularda bir "test olayı" olarak ele alınıyor. Geçen cumartesi günkü yazımızda belirttiğimiz çeşitli nedenlerden, ABD başta olmak üzere Batı'nın AKP hükümetine destek vermesi, Türkiye'de laikliği hararetle savunan çevreleri -milyonların katıldığı son mitinglerde görüldüğü gibi- rahatsız ediyor. Batılılar şimdi dikkate almaları gereken yeni bir gerçek karşısındalar. Bunun politikalarına nasıl yansıyacağını zamanla göreceğiz. "Journal of Democracy" adlı akademik dergisinin son sayısında, Mısırlı siyasal bilimci Prof. Saad Eddin İbrahim'in bu konuda çok ilginç bir inceleme yazısı yayımlandı.Profesöre göre, Mısır dahil, birçok Arap ve İslam ülkesinde, çoğulcu demokrasi yönünde bir hareketlenme var. Bunun ilginç yanı, liberal demokrasi yanlılarının bu mücadelesini, giderek İslamcıların sahiplenmesidir. Birçok Ortadoğu ülkesinde, radikal İslamcı hareketler, siyasal partiler olarak kurumlaşıyorlar ve seçimlere katılıp meclislere ve hatta hükümetlere girebiliyorlar.Prof. İbrahim'e göre, demokrasi fikrinin savunucusu olan Batılılar, bu realiteyi dikkate almıyorlar. Sonuçta, Batı'nın işbaşında bulunan otoriter rejimleri destekleme politikaları eskisi gibi devam ediyor. Bu da İslami ve liberal çevrelerde Batı karşıtlığının artmasına yol açıyor. Destek kime?.. Batı'nın bu tutumunda, bazı Arap ülkelerinde yaygınlaşan ve siyasal güç kazanan İslami radikalizmden duyulan korkunun büyük payı var tabii. Ama Prof. İbrahim, Müslüman Kardeşler, Hizbullah ve Hamas gibi grupların etkinliğinin göz ardı edilmesinin, demokrasi anlayışıyla çelişmesi bir yana, pratikte bu örgütleri daha radikalleştirebileceği, Batı'nın da sadece diktatörlere destek verdiği inancını pekiştireceğini öne sürüyor.Mısırlı profesör, Türkiye'yi demokrasiyi ve İslamı bağdaştırabilen ender Müslüman ülkelerden biri olarak gösteriyor. Ne var ki onun da birçok Arap yazar gibi göz ardı ettiği husus, Türkiye'de bunun laik yapısı içinde gerçekleşmesidir... skohen@milliyet.com.tr Neyin örneği?..