Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Geçen hafta "Neden anlamıyorlar" başlıklı yazımızda, Türkiye'deki cezaevi olaylarına özellikle Avrupa'nın gösterdiği tepkilerin bir analizini yapmıştık.
Bu tepkiler son bulmuş değil. Nitekim "Le Monde" gibi önemli gazeteler ve bazı uluslararası kuruluşlar, olup bitenler hakkında, eleştirel görüşler öne sürmeye devam ediyorlar.
O yazımızda belirttiğimiz gibi, yabancıların konu ile ilgili değerlendirmeleri, kısmen bilgisizliklerine veya önyargılarına atfedilebilir. Ancak sorumlu çevrelerin tepkilerinde, daha çok Türkiye ile Batı (özellikle Avrupa) arasındaki "frekans farkı"nı aramak gerek. Zaman zaman benzer olaylarda hep bu kültür ve zihniyet farkı kendini belli etmiştir.
Batı'daki kurumlarla sıkı teması bulunan veya Avrupa'da yaşayan Türkler, bu gerçeği daha iyi anlıyorlar.
Nitekim sözünü ettiğimiz yazı üzerine aldığımız pek çok e - posta mektubu ve telefon bunu doğruluyor.
Bir hayli düşündürücü olan bu okur reaksiyonlarından iki - üç örnek vermeyi yararlı görüyoruz.
* * *
"YENİ Yüzyıl İçin Yeni Oluşum Hukukçular Derneği"nin Başkanı Av. Belkıs Baysal, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere üst düzey yetkililere ilettiği düşüncelerle ilgili olarak şöyle diyor: "Kendilerine gönderdiğimiz yazılarda, hükümetin hiçbir kuruluşla pazarlığa oturmasının söz konusu olmadığını, ancak hükümeti oluşturan bakanlıkların Avrupa Konseyi bünyesinde bizler adına taahhüt edilen belgeleri esas alarak, olayları kamuoyu önünde saydamlaştırmak gereğinin altını çizdik."
"50 yılı aşkın bir süredir üyesi bulunduğumuz Avrupa Konseyi'nin Bakanlar Komitesi kararlarının ülkemizde tercüme edilip dağıtımının sağlanmamış olması, son derece düşündürücüdür. Bu konu mutlak surette aydınlığa kavuşmalıdır... Türkiye'de her konuda, örneğin spor karşılaşmaları sırasında seyircilerin taşkınlıkları konusunda alınacak tedbirlerle ilgili olarak Avrupa Konseyi bünyesinde imzalanmış sözleşmeler ve Bakanlar Komitesi kararları varken ve biz hala birbirimizi suçlayarak bulanık suda yollar ararken, örneğin Litvanya, Polonya, Fransa, Avrupa Konseyi bünyesindeki çalışmalara katılıp bunları kendi ülkelerinde tartışmaya açıyor ve kat edilen mesafeyi dikkate alarak yasal düzenlemelerini gözden geçiriyor... Gündemimizin ana konusunu teşkil eden cezaevleri sorunu ile ilgili olarak, üzerinde tartışılacak ve mutabakat sağlanması zorunlu olacak, taviz verilemeyecek metinler bellidir... Bu metinlere - bazı Konsey üyelerinin yaptığı gibi - gerekirse çekince konabilir. Türkiye cezaevleri konusunda böyle bir çekince koymadığına göre, problemin çözümünü, onaylamış olduğu kurallar çerçevesinde aramak durumundadır"...
* * *
"AVRUPA'da sadece Avrupalılar değil, oralarda yaşayan biz Türkler de, artık sebebi ne olursa olsun, şiddetle halledilmeye çalışılan her şeyin insan onuruna yakışmadığı düşüncesindeyiz" diyen okuyucumuz Osman Volkan, şöyle devam ediyor:
"Avrupa insanına bizi anlayın demek, insan haklarını sınırlı çizgide tutmak, sadece işine gelen tarafını almak, konuya Türkiye zihniyeti ile yaklaşmak demektir. Olaylara dar politik çıkarların ötesinde yaklaştığınızda insan haklarının Avrupa'da da ihlal edildiğini, fakat Türkiye'nin bu alanda çok daha talihsiz olduğunu görürsünüz..."
Türkiye'nin kendi gerçeklerini Avrupalılara nasıl anlatması gerektiği konusunda İngiltere'de yaşayan Didem Bağrıaçık soruyor: "Örneğin niçin Adalet Bakanlığı yurtdışındaki tüm meslektaşlarına olayın iç yüzünü anlatan bir mesaj göndermiyor? Niçin Dışişleri Bakanlığı, Avrupa'daki büyükelçiliklerimiz bu konuda dünya basınında açıklamaların ve yazıların yer almasını sağlamıyorlar?.. Artık kabahati biraz da kendimizde görüp bunu düzeltmeye bakmalıyız"...