Başkan Clinton'ın Kıbrıs Özel Temsilcisi Alfred Moses ile ABD Dışişleri Bakanlığı Kıbrıs Koordinatörü Thomas Weston'ın Ankara - Atina - Lefkoşa hattındaki turu, Kıbrıs'la ilgili yeni bir girişimi daha başlatmış bulunuyor. Amaç, Kıbrıs görüşmelerini en kısa zamanda başlatmak.
Son haftalarda aynı diplomatların ve diğer yetkililerin müzakerelere bir "start" vermek için yoğun çabalar harcadığı halde, tıkanıklığı bir türlü gideremedikleri hatırlanınca, bu yeni girişimden ne beklenebileceği sorulabilir.Müzakerelerin başlaması için tarafların birbirleriyle çelişen görüşleri (ki henüz değişmiş görünmüyor) ortada: Türk tarafı,
"yüz yüze görüşmelerden önce, KKTC'nin varlığının "kabul" edilmesini, yani ona masada eşit bir statünün verilmesini şart koşuyor. Bu nedenle başta "dolaylı" temasların yapılmasını istiyor... Rum tarafı ise, G - 8'lerin ve BM Güvenlik Konseyi'nin kararları doğrultusunda yüz yüze görüşmelerin "önşartsız" başlaması üzerinde ısrar ediyor.
ABD'nin temelde tutumu da, Kıbrıs müzakerelerinin sözü geçen kararların ışığında "direkt" olarak yapılması yönündedir. Ancak Amerikan diplomasisi, bu konuda bir "ara formül" arayışı içinde...
* * *
BU, ne olabilir? Örneğin görüşmeler "dolaylı" başlayabilir ve sonra (en kısa zamanda) "direkt" olarak devam edebilir... Güney ve Kuzey Kıbrıs'ın - aynı şekilde Denktaş'ın ve Klerides'in - "sıfatı" için çeşitli ifadeler bulunabilir... Önümüzdeki ay İstanbul'da yapılacak olan AGİT zirvesi, sadece iki Kıbrıslı lideri değil, onlarla birlikte Türkiye ve Yunanistan liderlerini de - bir "üvertür" olarak - bir araya getirebilir...
Geçenlerde Washington'da bir Amerikalı diplomat "Biz uzlaşma sağlayacak formüller ve çözüm şekilleri üretmek için maaş alıyoruz. Diplomasi mutlaka aşılabilecek bir delik veya yol bulabilir" diyordu.
İşte Moses - Weston ikilisinin şimdi Ankara ile başlayan, Atina ve Lefkoşa ile devam edecek olan yeni girişiminin amacı, böyle bir "delik" bulup, tıkanıklığı gidermek ve müzakereleri bir şekilde başlatmaktır.
Tarafların birbirlerine söyledikleri veya söyleyecekleri, ilk bakışta bir "sağırlar diyaloğu" izlenimini de verse, bu tür konuşmalarda bir çıkar yol bulmak ihtimali daima vardır. Alfred Moses gibi deneyimli bir diplomatın bu konuda ne kadar şanslı olduğunu yakında göreceğiz...
* * *
DENKTAŞ, geçen hafta bize verdiği demeçte, direkt müzakereler öncesinde KKTC'nin "tanınması" konusunda ısrarlı olmadığını, ama KKTC gerçeğinin "kabul" (acknowledgement) edildiğini görmek istediğini açıklamıştı. Denktaş bunun için de, Klerides'in "tüm Kıbrıs'ı temsil etmediğini" belirten bir deklarasyonun yayımlanmasını istemişti. Doğrusu Klerides'ten böyle bir beyana yanaşmasını beklemek fazla iyimserlik olur. Ama, gene de, diplomatik dil ile, iki tarafı tatmin edecek bir formül bulmak olanaksız olmasa gerek.
Kuşkusuz Moses - Weston ikilisinin üstlendiği misyon çok zor. Ne var ki, Clinton yönetimi, mutlaka Kıbrıs ile ilgili müzakerelerin - mümkünse önümüzdeki birkaç hafta içinde - başlaması için ağırlığını ortaya koymak kararında.
Aslında müsait bir formül ile, görüşme sürecinin başlaması, Türkiye için "zamanlama" açısından çok önemli. Kasım ortalarında İstanbul'da AGİT zirvesi, 50 ülkenin liderlerini bir araya getirecek... Aralık başlarında AB zirvesi Türkiye'nin adaylığı üzerinde karar verecek...
Eğer bu arada Kıbrıs'la ilgili yeni süreç başlarsa, Türkiye rahatlayacak. Bunu şöyle de ifade edebiliriz: Eğer bugünkü tıkanıklık devam eder ve bunun sorumluluğu Denktaş'a (ve Ankara'ya) yüklenirse, Türkiye çok sıkıntılı bir dönem yaşayacak...
Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr