Yorum İki tarafta da resmi ağızlar -her zamanki gibi "ihtiyatlı" olarak- yeni zirveden umutlu görünüyorlar.Aslında 13 ay önceki toplantı da umut yaratmıştı. O zirvede meselenin özüyle ilgili ciddi müzakereler için bir ön çalışma yapılmasına karar verilmişti. Bu amaçla çalışma grupları kurulacak, ayrıca "günlük yaşam" ile ilgili konuları görüşmek için de teknik komiteler oluşturulacaktı.Ancak bu kararlar bir türlü yaşama geçirilemedi. Görüşmeler tıkandı. Şimdi Talat ile Papadopulos arasında diyaloğun yeniden başlaması dahi, ileri bir adım sayılıyor. KIBRIS Türk ve Rum liderleri, Mehmet Ali Talat ile Tasos Papadopulos'un 5 Eylül'de bir yıldan beri ilk kez bir araya gelmeye karar vermeleri, olumlu bir gelişme. Ama bu yeni "zirve"den ne bekleyebiliriz? Bu, "özlü ve kapsamlı" bir müzakere sürecinin başlangıcı olabilir mi? Yoksa, bu da, 8 Temmuz 2006 doruğu gibi, arkası gelmeyen, "göstermelik" bir toplantıdan ibaret mi kalır? Açıkçası, BM gözetiminde yıllardan beri yapılan bu tür toplantılarda, her türlü formül denenmiştir. Geçmişte genel ilkeler ve parametreler üzerinde (örneğin iki kesimli federasyon gibi) mutabakat sağlandığı hallerde bile, ayrıntıya girildiğinde, derin görüş ayrılıkları yüzeye çıkmış ve anlaşma sağlanamamıştır.Şimdi daha önce üretilmiş, tartışılmış ve hatta üzerinde genel bir mutabakat sağlanmış pek çok çözüm formülünün ve müzakere yönteminin dışında, ne gibi yeni bir fikir ortaya atılabileceğini çok merak ediyoruz...İki tarafın temel pozisyonları belli: Türk tarafı, adadaki fiili durumu esas alan, birbirlerinden ayrılmış Türk ve Rum unsurların eşitliğine dayalı bir ortaklık istiyor. Rum tarafı ise, Türk kesimini güçlü bir merkezi federasyonun içine alacak, "üniter" bir Kıbrıs devletinden yana.Annan Planı, iki tarafın pozisyonlarını şimdiye kadar en çok birbirleriyle uzlaştıran formüldü. Rumlar buna "hayır" deyince, BM'nin bu "master planı" da suya düştü. Papadopulos'un bu planın esasları ve parametrelerine dönüş yapması ihtimali yok. Türk tarafının da, Annan Planı'nın gerisine gitmesi ve Papadopulos'un "birleşme" anlayışına katılması mümkün değil... Başka formül kaldı mı? Yıllar boyunca Kıbrıs'ta çözüm arayışının bir sonuç vermemiş olmasının başlıca nedeni, iki taraf için de "güçlü bir motivasyon eksikliğidir".Diğer bir deyişle, iki taraf da, statükonun avantajlarını, sakıncalarına tercih ediyor ve farklı bir statü için ödün vermeye razı olmuyor.Aslında bu daha çok Rum tarafı için söz konusudur. Rumlar, bir devlet olarak tanınmanın, AB üyesi olmanın, refah içinde yaşamanın avantajını, her şeyin üstünde tutuyor. Onlar için artık (Türklerle eşitlik karşılığında) "adanın birleşmesi" dahi, o kadar cazip değil.Türk tarafı ise, Annan Planı referandumu sırasında, birleşmeyi gerçekten istediğini gösterdi. O zaman onları motive eden, Rumlarla birlikte AB'ye girmek, izolasyondan kurtulmak ve hayat standardını yükseltmek idi. Papadopulos yönetiminin davranışları, bu motivasyonu da ortadan kaldırdı. Şimdi Kıbrıslı Türkler, giderek birleşme fikrinden soğuyor ve "iki devlet" (yani KKTC'nin bağımsız varlığını sürdürmesi) formülünü benimsiyor.Son zamanlarda KKTC'nin ekonomik ve siyasal durumundaki gelişme, bu eğilimi güçlendiriyor. Cumhurbaşkanı Talat'ın "Daily Telgraph"a demecinde "kalıcı bölünme" uyarısında bulunması, KKTC'de artık çözümün bu yönde görüldüğünü ortaya koyuyor... skohen@milliyet.com.tr Statüko tercihi