Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ANKARA'da önceki gün Cumhurbaşkanı Demirel ile KKTC lideri Denktaş arasında imzalanan ortak deklarasyon Türkiye'nin Kıbrıs konusunda belirlediği yeni bir stratejinin göstergesidir. Bu strateji, "kısasa kısas" kavramına dayanıyor. Yani Türkiye, KKTC ile birlikte Rum - Yunan tarafının her çıkışına en az aynı biçimde ve ölçüde karşılık verecek. Ankara "reaksiyon"da olduğu gibi, uygun göreceği "aksiyon"da artık çekingen davranmayacak...
Ortak deklarasyonun önemi işte bu noktadadır.
İlk bakışta bu 5 sayfalık belge, şimdiye kadar Türk yetkililerinin çeşitli vesilelerle söylediklerini veya Ankara'nın uyguladığı politikayı yansıtıyor. Ancak deklarasyonun içeriği ve üslubu daha yakından incelenince, üç önemli özelliği ortaya çıkıyor:
1) Türkiye bir devlet olarak tanıdığı KKTC ile bir akit imzalıyor ve sadece füze krizi üzerindeki tutumunu değil, Kıbrıs sorununun özüne ilişkin konular üzerindeki görüşlerini ve bundan sonra nasıl davranacağına ilişkin mesajlarını gayet açık ve net biçimde ortaya koyuyor. Yani bu, bir kararlılık belgesidir.
2)
Deklarasyon, Türkiye'nin Rum - Yunan tarafının provokasyonlarına ve dengeleri sarsabilecek davranışlarına aynen yanıt vereceğini, önemli bir taahhüdünü de açıklayarak vurguluyor. Bu taahhüt de, Kıbrıs Türklerine karşı girişilecek herhangi bir saldırının Türkiye'ye karşı yapılmış sayılacağıdır. Bu, Türkiye'nin garantörlük rolünün de ötesinde, otomatik işleyecek ek bir yükümlülük oluşturuyor...
3)
Belgedeki ifadeler, Türkiye'nin ortak savunma konseptinin geliştirilmesi, gerekirse üslerin kurulması gibi konular dahil, yeni stratejisini, bir Türk yetkilisinin deyişi ile, "ürkeklik veya çekingenlik göstermeden, cesaretle uygulamak" kararında olduğunu ortaya koyuyor. Aynı yetkilinin dediği gibi, Türkiye şimdiye kadar "buna dünya ne der?" düşüncesi veya kompleksi ile hareket etmiştir. Deklarasyon, Ankara'nın hareket tarzını artık bu kaygılara göre belirlemeyeceği mesajını veriyor...
* * *
BU deklarasyonu, başta Rum - Yunan tarafı olmak üzere, Ankara'nın Kıbrıs politikasını sertleştirdiği şeklinde yorumlayacak olanlar vardır.
Aslında, Kıbrıs sorununda (tam da 1997'nin bir yumuşama yılı olacağı söylendiği bir sırada) sertleşme yönünde bir gidiş olduğu açık.
Şimdiki gerginliğin sorumlusunu bulmak hiç de zor değil. Herkes kabul eder ki, eğer Klerides yönetimi, füze meselesini çıkarmasaydı, bu noktaya gelinmezdi.
Rum lideri belki de siyasal yaşamının en büyük hesap hatasını yapmış, Türkiye'nin göstereceği tepkinin bu kapsamda ve şiddete olacağını herhalde tahmin etmemiştir.
Evet, gelinen nokta bir sertleşme noktasıdır. Ankara da sertleşiyor. Deklarasyonu bunun bir belirtisi olarak görmek de mümkün. Ama, buna yol açan kim? Bu bunalımı provoke eden kim? Daha düne kadar, Türkiye KKTC'de askeri üs kurmayı düşünmüyordu; ortak bir savunma doktrininden söz etmiyordu. Türk tarafı şimdi bunları, Rumların davranışlarına karşılık olarak gündeme getiriyor. Ve gene de "eğer" diyerek bir açık kapı bırakıyor: "Eğer Güney Kıbrıs'ta Yunanistan üs kurarsa, Türkiye de kuracak" gibi...
Üzüldüğümüz nokta, işte Klerides yönetiminin akılsız çıkışlarının, Kıbrıs sorununu bu kritik noktaya getirmesi, yani uzlaşma şanslarını çok zayıflatmış olmasıdır.
Ankara'da yayınlanan ortak deklarasyon bir taahhütname niteliğindedir. Denktaş'ın başkentte resmi karşılanış şekli ve deklarasyonun içeriği, "KKTC gerçeği"ni - ve bunun vazgeçilmezliğini - ortaya koymuştur. Ankara'nın - hele Erbakan hükümetinin - bunun gerisine dönmesi hemen hemen olanaksızdır. Bu da Rum - Yunan tarafının (ve Batı'nın) dikkate alması gereken bir başka noktadır.
* * *
BU, müzakere ve çözüm olanaklarının artık yok olduğu, Türk tarafının bu deklarasyonla da Kıbrıs için olası bir "barış süreci"ne kapıları kapattığı anlamına mı geliyor?
Hayır. Belge gene de Türkiye'nin "müzakere yolu ile çözüm" arzusunu dile getiriyor ve hatta bunun hangi şartlarla gerçekleşebileceğini de belirtiyor.
Şimdi Rum - Yunan tarafına düşen iş, yeni bir durum değerlendirmesi ile, bu kapının tamamen kapanmaması için, gereken tutum değişikliğini yapmaktır.
Eğer Klerides yönetimi ve Atina, tercihini yumuşama ve yakınlaşma yönünde kullanırsa, Türkiye ve KKTC de aynı şekilde karşılık verecektir.
Bu da "karşılılık" stratejisinin bir parçası haline getirilebilir...