Basında ilgi görmedi, ama KKTC’de bu hafta çok anlamlı bir sivil toplum girişimi gerçekleşti. Aralarında sendikalardan kadın, gençlik, işadamı, sanatçı, yazar ve emekli gruplarına varıncaya kadar 86 kuruluş, "Ortak Vizyon" başlığı altında bir deklarasyon yayımladı.
Yaklaşık 80 bin kişiyi temsil eden böyle bir hareket, KKTC’de ilk kez oluyor. Bu bakımdan deklarasyonda yer alan görüşlerin, önerilerin ve çağrıların - hem Lefkoşa’da, hem Ankara’da - dikkate alınması gerekir.
* * *
DEKLARASYON başlıca iki temayı işliyor: Çözüm ve AB. İki konuda da Kıbrıs Türklerinin - ve de anavatanın - umutlarının gerçekleşmesi için, halen iyi bir fırsat bulunduğunu, bu şansın yitirilmemesi gerektiğini savunuyor.
Belgede öngörülen çözüm şekli, aslında Türk tarafının üstünde durduğu eşitlik ve egemenlik kriterlerini içeriyor. İfade edilen görüşler özetle şöyle: "Belirlenmiş sorumluluklar ve egemenlik kullanımları olan ve tarafların siyasi eşitliğine dayalı yeni bir ortaklık devleti kurulmalı... Bu devleti adanın kuzeyinde ve güneyinde bu haklara sahip "parça devletler" ("Component States") oluşturmalı... Çözüm, garanti anlaşmalarının devam ettiği bir ortamda ve bir paket şeklinde sağlanmalı... Yeni ortaklık devleti, Avrupa Birliği ile ilişkileri yürütmeye yeterli seviyede etkin yasama, yürütme ve yargı organlarına ve uluslararası tek siyasal kimliğe sahip olmalı. ...Toprak ve mal mülk sorunu, yeni göçler yaşanmayacak şekilde çözümlenmeli"...
Genel hatları ile bu görüşler, Türk tezi doğrultusunda. Yani stratejik hedefler aynı. Ancak, ayrıntıda ve taktikte bazı farklı yaklaşımlar ve esneklikler öneriliyor. Bu bağlamda iki tarafa da artık ciddi bir "al - ver" sürecine girmesi çağrısı yapılıyor.
* * *
BU sivil toplum hareketinin başını çeken Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı Ali Erel’e göre, esneklik, temel haklardan vazgeçmek demek değil. Ancak, kendi ifadesi ile, "ilkönce KKTC tanınmalı ve egemenlik kabul edilmeli gibi şartlar koşarak bir yere varılamaz. Bu yöntem, yıllardır deneniyor ve sonuç alınamıyor... Çözüm olmazsa, Kıbrıslı Türkler ve Türkiye de bunun ağır faturasını ödemek zorunda kalacaktır"...
Peki, şu sırada böyle bir "çıkış", Türk pozisyonunu zayıflatmaz mı? Erel buna kesin "hayır" diyor. "Aksine, Türk toplumunun çözüm konusundaki kararlılığını gösteriyor... Bu sayede uluslararası baskılar Rum tarafı üzerinde yoğunlaşacak... Kaldı ki, yöneticiler de artık halkın geniş bir kesiminin isteğini iyi değerlendirmek durumundadır"...
* * *
ALİ Erel, son zamanlarda Kıbrıs görüşmelerinde bazı ilerlemeler kaydedildiğini ve bu arada uluslararası camianın da (bu arada İngiltere’nin) Rum tarafı üzerinde baskılarını artırdığını belirtiyor ki, bu bizim başka kaynaklardan aldığımız duyumları doğruluyor. Öyle görünüyor ki, 6 Eylül’de BM Genel Sekreteri’nin Denktaş ve Klerides ile yapacağı görüşmelerden sonra, "çözüm yönünde bazı önemli gelişmeler" olabilir...
Tabii bu yönde Ankara’nın "teşvik edici çabalaröda bulunması çok önemli. Ne var ki, Türkiye’nin seçim hayhuyu içinde bu gayreti yeterince gösterip göstermeyeceği belli değil. İşte bu noktada Başbakan Ecevit’e tarihi bir sorumluluk düşüyor. Kıbrıs’ta halen yıldönümü kutlanmakta olan "Barış Harekâtı"nın yapımcısı Ecevit, şimdi en iyi şekilde gerçek barışı - yani çözümü - getirebilir.
Bu fırsat kaçmamalı...