Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



ABD işgali altındaki Irak'ın en sakin ve güvenli olduğu sanılan Kuzey bölgesi de, ülkenin diğer kesimleri gibi, patlayıcı bir potansiyele sahip olduğunu ortaya koydu.
Tuzhurmatu ve Kerkük'te meydana gelen kanlı olayların, diğer bölgelerden farklı bir özelliği - buradaki şiddetin işgal güçlerini hedef tutması yerine - Türkmenler ile Kürtler arasında bir çatışmaya dönüşmesidir.
Tuzhurmatu'da Türkmenlere ait bir Şii türbesinin bir saldırı sonucu tahrip edilmesi, ardından gösterilerin Kerkük'e sıçraması ve çatışmalarda toplam 13 kişinin ölmesi ile, korkulan şey oldu: Güvenlik ve huzur bozuldu; yüzyıllar boyunca süren birlikteliği sarsabilecek bir düşmanlığın tohumları ekildi...
***
OLAYLARI kimin, neden, ne amaçla başlattığı konusunda henüz sağlıklı bilgi yok. Soruşturma sonucu ortaya çıkıncaya kadar senaryo üretme yerine, bu tür olayların tekrarlanmasının önüne geçmek için ne yapmak gerektiği üzerinde kafa yormak daha iyi olacak...
Tuzhurmatu'daki saldırının mahiyeti etnik mi, dinsel miydi? Kürtlerin çoğunluğu Sünni, Türkmenlerin önemli bir kısmı da Şii. Saldırının Türkmenlere ait İmam Musa Ali türbesine karşı yapılması, ilk bakışta bir "Sünni komplosu" izlenimini veriyor. Ama olay aynı zamanda Türkmenlerle Kürtleri karşı karşıya getiriyor, yani bir etnik boyut da katıyor. Aslında, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Direktörü Prof. Ümit Özdağ'ın deyişi ile bu "milli" ve siyasal karakterde bir sürtüşmedir...
***
OLAYIN temelinde yatan neden, Kuzey Irak'ta Kürt ve Türkmen toplumları arasında giderek derinleşen anlaşmazlık ve çıkar çatışmasıdır.
t Kürtlerin iki ana siyasal grubu KYB ile KDP, bir süredir, "sessiz ve derinden" giderek, Kuzey Irak'ta bir Kürt hakimiyeti kurmuştur. Hele savaş sırasında ABD'ye verdiği destekten sonra, Kürt yöneticileri çok daha bağımsız ve tek yanlı hareket etmeye başlamıştır. Bu yöneticiler, Türkmenleri bir azınlık saymaktadır. Türkiye'ye de, onları manipüle eder ve Kürt yönetiminin yolunu keser diye, kuşku ile bakmaktadır...
t Türkmenlerin başlıca siyasal örgütü (çeşitli fraksiyonlarına rağmen) Türkmen Cephesidir. Bunun yöneticileri Kürtlerin hakimiyet kurma ve bölgeyi "Kürtleştirme" çabalarından şikayet etmekte, Türkmenlerin yönetimde yer almasını ve eşit muamele görmesini istemektedir. Türkmenler Kürt peşmergelerin silahsızlanmadığını ve kendileri için bir tehdit oluşturduğunu da söylüyorlar. Bu yüzden onlar arasında da silahlananlar var...
Eğer Irak'ta merkezi bir otorite olsaydı, belki bu etnik ve dinsel sürtüşmeler ortaya çıkmayacak veya çıktığı anda kontrol altına alınabilecekti. Amerikan işgal makamları bu otoriteyi kuramadığı gibi, güvenliği de başta sağlayamadı. Onlar ancak son olaylardan sonra devreye girip önlem almaya başladılar...
***
ŞİMDİ ne yapılabilir?
Öncelikle güvenliğin sağlanması, bu bağlamda Amerikan makamlarının iki tarafa da eşit ve dengeli biçimde davranması şart. Türkmen ve Kürt liderlerinin bir araya gelip son olayın nedenlerini iyi teşhis etmeleri ve bunun tekrarını önleyecek tedbirleri almaları lazım.
Prof. Özdağ, KDP ve KYB'nin şimdiye kadar sergiledikleri politikayı sürdürmesi halinde, tek çıkar yolun Türkmenlerin "eşit haklar" elde etmek için silahlanması olduğunu düşünüyor.
Türk hükümeti ise bu karmaşık meseleye daha ihtiyatlı yaklaşıyor ve Türkmenlerle Kürtlerin barışık yaşayacağı ve kışkırtmalardan, gerginlikten uzak kalacağı bir düzen kurulmasını istiyor. Ankara'nın ABD'ye ve taraflara yönelik telkinleri de bu yönde.
Yön doğru, yeter ki amaca ulaşılsın...