Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BİR provokasyona tepki gösterilirken veya karşılık verilirken, bunun dünya tarafından olaylar zincirinden koparılarak, ayrı bir aksiyon olarak algılanması tehlikesi vardır. Bu durumda sebep unutulur ve son olay esas alınır. Uluslararası platformda sık rastlanan bir durumdur bu.
Kıbrıs'la ilgili son gelişmeler karşısında da şimdi böyle bir durum görüyoruz. Kıbrıs'la yakından ilgili dış çevreler, Ankara'da füze krizine karşılık olarak yapılan sert beyanlardan ve TBMM tarafından da ayrı bir kararla onaylanan ortak deklarasyondan rahatsız olmuş görünüyorlar. Olaylar zincirinin bu halkasını - buna yol açan ilk bölümünü ikinci plana iterek - krizi alevlendiren bir unsur olarak görüyorlar.
"Daily Telgraph"ın olayı "Türkler ateşe körükle gidiyor" şeklindeki başlığı, dış dünyanın bakış açısını yansıtıyor.
Hoşumuza gitmeyebilir, ama gerçek bu. Daha açık bir ifade ile, Batı (bu terimi gene çok geniş anlamda kullanıyoruz, çünkü buna Rusya'yı da katmak gerek), Türkiye ve KKTC'nin giderek daha katı bir tutum sergilemesini onaylamıyor, sert demeçlerin ve deklarasyonların uzlaşmaya değil, çatışmaya yol açacağı kaygısını taşıyor.
Son 48 saat içinde, Ankara'da ve Batı başkentlerinde, bu tür tepkiler diplomatik yollardan ilgililere iletilmiş bulunuyor...
* * *
TÜRKİYE'nin füze krizine sebep olan Rum - Yunan tarafına verdiği karşılığın Batı'yı - veya dünyayı - kaygılandıran yanı ne?
Türk tarafı ne dedi? Kıbrıs Rumlarının provokasyonları karşılıksız bırakılmayacak. Yunanlılar orada üs kurarsa, Türkiye de kuracak. Rum - Yunan tarafı askeri doktrin adı altında ne yaparsa, Türkiye KKTC'de, aynı şeyleri yapacak...
Dünya açıkçası, bunun haklılığı veya doğruluğundan çok, sonuçları ile ilgileniyor; bu "aksiyon - reaksiyon" zincirinin Kıbrıs'ta çözüm şanslarını yok edeceğini ve bölgede çatışma riskini arttıracağını düşünüyor.
Türkiye'de görevli yabancı diplomatlardan duyduğumuz argüman şu: "Doğru, bu kriz Rumların füze alma kararından çıktı. Ama Türk tarafı da, bunalımın yatıştırılması için harcanan diplomatik çabaların sonuç vermesine izin vermeden, derhal sert çıkışlar yaptı. Böylece şimdi olaylar yanlış yöne gidiyor. Tansiyon azalacağına yükseliyor. Yapılan hamasi konuşmalar ve tehditler, havayı büsbütün kızıştırıyor... Bu gidiş, tarafların hiçbirinin gerçek çıkarlarına uygun değil"...
Yabancı diplomatlar, "kısasa kısas" zihniyetiyle hareket etmenin, bu kısır döngüden kurtulma olanağını da kısıtlayacağını söylüyor. "Bu durumda bizim bu çemberi yarıp tarafları masaya oturtmamız da çok zorlaşabilir" diyen bir Batılı diplomata göre, tek çare, tarafların "yeni bir başlangıç" için kararlılık göstermesidir. Bunun ilk şartı da, havayı bulandıracak demeçlerden ve davranışlardan sakınmaktır...
Sanıyoruz, Batı diplomasisi önümüzdeki günlerde ve haftalarda, tüm temaslarında ve girişimlerinde bu temayı işleyecek ve öncelikle bir sükunet ortamının yaratılmasını isteyecek.
Açık sözlü bir Batılı gözlemci şöyle diyor: "Artık bu krizi yatıştırmak sorumluluğu, Rumlar kadar Türklerindir. Eğer Türkiye gerginliği artıran önlemler almaya devam ederse, krizin başında elde ettiği kazançları kaybedecek ve suçlanan, baskı altına giren taraf haline gelecektir. Bazı Türk politikacıları, dünya bize vız gelir, biz bildiğimizi okuruz diyebilir. Ama bu Türkiye'nin tercihi ile ilgili bir sorundur. Türkiye yalnızlığa itilmek ister mi?"
* * *
BUNLAR abartılmış ifadeler gibi görünebilir ama, Türkiye bu kritik aşamada doğru mesajlar vermek ve politikasını iyi anlatmak zorundadır.
Batı'ya söylenmesi gereken hususlardan biri, Türk tarafının ortak deklarasyonla sadece Rum - Yunan "aksiyon"una "reaksiyon" gösterdiği, bunun ölçülü tutulduğu ve hele barışçı çözüm ve müzakere kapılarının kesinlikle kapatılmadığıdır.
Anlatılması gereken diğer bir nokta da, Rumların ABD'nin önerdiği moratoryumu reddetmekle, güven ortamı yaratmak veya uzlaşmak çabaları ile hiç ilgilenmediğini açıkça göstermiş olduğudur.
Dünyaya söylenecek buna benzer daha çok şey var. Ancak Türk tarafı, güçlü argümanlarına, gereksiz (ve daha çok iç politikaya yönelik) sert laflarla veya gösterilerle gölge düşürmemelidir. Dünyanın bu krizde kimin kabahatli olduğu gerçeğini görmesine engel değil, aksine yardımcı olunmalıdır...