Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


THOMAS Miller, Kıbrıs'la ilgilenen herkesin bildiği bir isim. ABD'nin Kıbrıs kooordinatörü sıfatı ile kendisi iki yıldır Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olmak için çaba harcıyor. Deneyimli diplomat, bugünden itibaren Ankara - Atina - Lefkoşa üçgeninde yeni bir girişime başlıyor.
Miller'in bu kez bölgeye gelişi, Öcalan olayının Türk - Yunan ilişkilerine ve Kıbrıs meselesine olumsuz şekilde yansıdığı, yeni anlaşmazlıkların ve gerginliğin ortaya çıktığı bir zamana rastlıyor.
Şimdi böyle bir girişimin zamanı mı idi? Daha "normal" zamanda gerçekleşmeyen müzakere sürecinin bugünkü şartlarda başlatılması mümkün mü? Bu yeni girişimden bir şey çıkar mı?
* * *
DÜN İstanbul'a geldiğinden görüştüğüm Miller, her zamanki gibi, üstlendiği misyonu, şartlar ne olursa olsun, sürdürmenin gereğine - ve de yararına - inanıyor. Tabii Öcalan olayının yarattığı yeni durumu dikkate alıyor, bunun kendisinin başarı şanslarını zorlaştırdığını kabul ediyor, ama şöyle devam ediyor:
"- Evet, Öcalan olayı, Kıbrıs'ta uzlaşma fırsatlarını tehlikeye sokuyor. Ama benim görevim, bu fırsatların kaçırılmasını önlemektir. Bu süreçte her zaman birtakım engeller çıkıyor. Örneğin geçen yılın sonlarında gene bölgede temaslar yaparken, sorun Kıbrıs'ta S - 300 füzelerinin konuşlandırılması olasılığı idi. O zaman biz bunu önlemeye çalıştık. Bu çabalarımız Türk hükümetinin isteği doğrultusunda sonuç verdi. Kıbrıs (Rum) yönetimi füzeleri adaya getirtmekten vazgçemek zorunda kaldı. O zaman da, yeni bir müzakere sürecinin başlamasına karşı gerekçe olarak S - 300'ler meselesi gösteriliyordu. Şimdi Öcalan sorunu var. Bu tür zorluklar bitmez. Aslında Kıbrıs probleminin özünü ve çözümün gerçek çıkarlar açısından yararını düşünmek gerek"...
Miller, Kıbrıs sorununun karmaşalığını kabul etmekle beraber, "Türkler ve Rumlar bunun dünyanın en zor meselesi olduğu kanısındalar" diyor. "Oysa Ortadoğu, Kuzey İrlanda, Bosna gibi sorunlar da çok çetin meselelerdi. Şimdi üstünde uğraşılan Kosova meselesi de öyle. Buna rağmen taraflar bir araya gelip çözüm arıyorlar. Kıbrıs'ta da oturup müzakere etmenin dışında başka yol yok".
Doğrusu hele şu sırada bu yol açık görünmüyor. Miller bunun nedenini masaya oturmak ve uzlaşmak konusundaki isteksizliğe bağlıyor. Her yeni olay da bir engel olarak öne sürülüyor. "Dün S - 300'lerdi, şimdi Öcalan olayıdır" diyor. "Görüşmemekle hiçbir sonuç alınmaz. Aksine sorun daha da ağırlaşır ve içinden çıkılmaz hale gelir. Zamanın geçmesi de kimsenin yararına değil. Bunun artık anlaşılması gerekir"...
* * *
ABD'li "Kıbrıs Koordinatörü"nün bu kez bölgedeki temaslarında vermeye çalışacağı mesaj, yukarıda özetlediğimiz bu düşünceleri yansıtacak. Diğer bir deyişle Miller taraflara, - ve özellikle Türk tarafına - bugünkü şartların oluşturduğu engeli aşmalarını ve yeni bir görüşme süreci için ortam hazırlamalarını tavsiye edecek...
Ancak Amerikalı diplomata Ankara'da ve Lefkoşa'da iletilecek argümanlar bu düşüncelerinden çok farklı. Türk yetkilileri ve Denktaş, Öcalan olayından sonra, Kıbrıs politikasını daha sertleştirmiş bulunuyor. Türk tarafı şimdi daha kesin ifadelerle Rumlara hiç güven olmayacağını, konfederasyonun dahi artık düşünülemeyeceğini ve bu aşamada bir müzakere sürecinin başlamasının söz konusu olamayacağını öne sürüyor.
Tabii Washington bunun farkında. Miller Ankara - Atina - Lefkoşa hattında neler duyacağını biliyor. Ama onun, bir "uzlaştırıcı" olarak misyonu, havayı yumuşatmak (en azından şu sırada gerginliğin daha da tırmanmasını önlemek) ve bir de Clinton yönetiminin Kıbrıs sorununun hal yoluna girmesine verdiği önemi hissettirmektir.
Şu anda bu misyon çok zor, hatta "imkansız" görünse de, ısrarla devam ettirilmesi, tam bir kopukluğu önlemesi ve iletişim yollarını açık tutması açısından, gene de yararlı sayılabilir...



Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr