Yorum Dün İstanbul'da yabancı basın temsilcileriyle bir araya gelen KKTC lideri, zirvede olup bitenleri anlattıktan sonra, sonucu şu cümleyle özetledi: "Anlaşamama konusunda anlaştık ve bunu beyan ettik"...Doğrusu bu yeni, beklenmedik bir olay değil. Daha önce, koşulların daha müsait sayıldığı dönemlerde bile, sonuç hep böyle olmamış mıydı?Bu kez bir umut vardı: O da, bir şekilde (8 Temmuz 2006'dan sonra bir türlü arkası getirilemeyen) müzakere sürecinin yeniden başlatılması... Zirvede bu dahi başarılamadı. Papadopulos, Talat'ın bu sürecin bir takvime bağlanarak canlandırılması önerisini de kabul etmedi.Şimdi araya Rum kesimindeki seçim kampanyası giriyor. Şubat ayına kadar yeni bir girişim pek söz konusu değil. Kaldı ki, seçim atmosferi içinde yapılacak (o da yapılırsa) bir temastan da somut bir sonuç çıkmaz.Dolayısıyla Kıbrıs sorunu yeniden kilitlenmiş bulunuyor. Gelecek yıl içinde yeni bir hareket olup olmayacağı daha çok Kıbrıs Rum tarafında kimin yeni cumhurbaşkanı seçileceğine bağlı... Geçen çarşamba günü Lefkoşa'da gerçekleşen Talat-Papadopulos zirvesinin fiyaskoyla sonuçlanması, Kıbrıs sorununun daha uzun bir süre çözümsüz kalacağını ortaya koydu. Türk tarafı açısından üç adaydan hangisinin bir anlaşmaya varmak için daha müsait olacağını kestirmek zor. Papadopulos'un politikası ve amaçları belli. Onunla uzlaşmak mümkün olmuyor. Esas rakibi olan AKEL lideri Hristofyas birleşmeden yana; ama o da Rum tezi doğrultusundaki federatif bir çözüm üzerinde ısrarlı. Üçüncü aday Kasulidis ise uzlaşmaya yatkın, daha esnek bir politikacı; ama etkinliği ve de kazanma şansı zayıf...Talat bu konudaki tercihini açıklamaktan çekiniyor ve kim seçilirse seçilsin, onunla kapsamlı bir görüşme sürecini yeniden başlatmaya hazır olduğunu belirtiyor. Ama tabii Türk tarafının bilinen (özellikle siyasal eşitliği esas alan) parametreleri içinde...Bu gerçekleşmezse ne olur? Yabancı meslektaşlar Talat'a bir türlü sağlanamayan "birleşme"nin yerine "bölünme"nin bir çözüm olup olamayacağını sordular. Ne de olsa, son zamanlarda sadece Türk değil, Rum kesiminde de bu olasılığı gündeme getiren politikacılar ve yorumcular var. Güney Kıbrıs'ta yapılan kamuoyu araştırmaları da, çoğunluğun Türklerle bir arada yaşamak istemediğini gösteriyor.Talat, yanıtında, KKTC'de de yapılan son bir anketten halkın yaklaşık yüzde 60'ının "iki devlet" ve "KKTC'nin tanınması" esasına dayalı bir çözümden yana olduğu sonucunun çıktığını nakletti.Diğer bir deyişle, 3 yıl önceki referandumda Annan Planı'na "evet" diyenlerin önemli bir kısmı, şimdi onun öngördüğü birleşme yerine, ayrılmayı ve kendi bağımsız devletinde yaşamayı yeğliyor.Eğer Türk ve Rum liderler arasında ayrılma veya bölünme konusunda mutabakat sağlanabilse, belki en pratik çözüm bu olacak. Tıpkı Çek ve Slovak liderlerinin 14 yıl önce karşılıklı mutabakatla ayrılmaya karar vermeleri gibi... Ama Rum tarafında ne Papadopulos, ne başka bir lider, böyle bir çözüme taraftar... Ayrıca uluslararası camia da buna hazır değil. BM'nin kararları adanın bölünmesine ve KKTC'nin tanınmasına açıkça karşı çıkıyor. Hangisi daha iyi? Bu durumda KKTC'nin resmi politikası da, bu aşamada eski noktasında -yani iki toplumun siyasal eşitliğine ve yönetimdeki ortaklığına dayalı bir federal çözüm tezinde- odaklanıyor.Talat, kamuoyunun yeni eğilimini "dikkate almaya değer" bulmakla beraber, en azından şimdilik uluslararası platformda ve -olursa- yeni görüşmelerde gene aynı politikayı savunacağını söylüyor...Peki, şimdiye kadar bir türlü sağlanamayan uzlaşma, bundan sonra aynı pozisyonlarla nasıl gerçekleşebilir? Talat zamanla, buna yardımcı olacak yeni faktörlerin ortaya çıkabileceğini umuyor. Örneğin AB'nin Rum tarafını baskı altına tutması gibi. Veya Rum tarafında seçim sonucunda yeni bir siyasal yaklaşımın belirmesi gibi...Ümit dünyası!.. skohen@milliyet.com.tr Ne değişir?