Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kimine göre, Türkiye 11 Eylül'den sonraki yeni oluşumlarda yerini almalı, atılgan davranmalı, fırsatları yakalamalı...
Kimine göre ise, Türkiye son derece dikkatli olmalı, çatışmalara bulaşmamalı, kendini maceraya atmamalı...
Birinci gruptakiler, hükümeti aktif davranmamakla, cılız bir politika izlemekle ve Türkiye'yi geri planda kalmaya mahkum etmekle suçluyorlar.
İkinci gruptakiler ise, hükümetin izlediği politikanın Türkiye'yi ABD'nin dümen suyundan gitmeye zorladığını, İslam dünyasının sempatisini kaybettirdiğini ve riskli bir yola ittiğini iddia ediyorlar.
Yeni konjonktürde - diğer bir deyişle yeni bir dünya düzeninin kurulması sürecinde - Türkiye'nin rolünün ne olması gerektiği konusundaki tartışmalar işte şimdi bu minval üzerinde cereyan ediyor...
* * *
BİZCE iki görüşte de bazı doğrular var.
Dünyanın şimdi içinde bulunduğu fevkalade kritik ortamda, Türkiye'nin sırf aktif rol oynamak için öne fırlaması kadar, bazı riskler olabilir diye ürkek davranması yanlış ve sakıncalıdır.
Türkiye'yi bu gibi hallerde yeni oluşumların içinde yer almaya, olup bitenlere seyirci kalmamaya iten önemli faktörler var: Coğrafyası, siyasal yapısı, ekonomisi, karşılaştığı tehlikeler gibi...
Bölgede cereyan eden son olayda, NATO üyesi Türkiye'nin hele terörizme ve çağdışı bir rejime karşı mücadelede yerini almaması olanaksız.
Ayrıca içinde bulunduğu ekonomik durum nedeni ile ihtiyacı olan desteğin sağlanması da bunu zorunlu kılıyor. Kaldı ki, Türkiye'nin Orta Asya'ya kadar uzanan bölgede varlılığını göstermemesi, meydanı etkinliklerini artırmaya çalışan başka ülkelere bırakması hiç de akıl ##########karı değil...
* * *
ANCAK Türkiye'nin coğrafyasından, tarihinden, çeşitli ilişkilerinden (ve iç dinamiklerden) kaynaklanan başka faktörler de, Türk diplomasisini böyle hallerde atacağı her adımı iyi hesaplamaya itiyor.
Şu sırada Ankara'nın ABD'den veya NATO'dan gelebilecek olası askeri katkı istekleri karşısında çok hassas davranmasının nedeni de budur.
Eğer Afganistan'a karşı girişilen harekat süresince Türkiye'nin böyle bir katkısı kesin olarak istenecekse, Ankara'nın bunu reddetmesi (ve hele gerekçelerine karşı çıkması) söz konusu olamaz. Böyle bir şey hem pragmatik açıdan, hem de prensip yönünden de doğru olmaz...
Bu aşamada Türkiye'nin Afganistan'la ilgili bir rol üstlenmesinin fazla bir sorun yaratmayacağı anlaşılıyor. Ancak "terörizmle savaş sınırları"nın genişlemesi olasılığı Ankara'yı şimdiden düşündürüyor...
* * *
DAHA açık bir deyişle, ABD'nin Afganistan'a ilaveten bir de Irak'a karşı bir cephe açması, Türkiye'yi sıkıntılı duruma düşürecektir.
Şu sırada böyle bir olasılık zayıf görünüyor. ABD herhalde bir işi bitirmeden yeni bir cephe açmak istemeyecektir. Ayrıca halen ABD'nin elinde Irak rejiminin "terörist eylemlerle direkt ilintisi" olduğuna dair kanıtı bulunduğu da kuşkuludur. Nihayet Washington Irak'a karşı harekete geçtiği takdirde yanında pek az ülke bulacağını, öyle bir müdahalenin Arap dünyasının sert tepkisine ve "koalisyon"un çökmesine yol açacağını herhalde seziyordur.
En azından Türkiye'nin Washington'a "tavsiyeleri" bu yöndedir...