Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sami Kohen


"HİÇBİR neden Almanya'da Türklere karşı girişilen saldırıları haklı gösteremez... Bunda Kohl hükümetinin yanlış politikasının önemli payı var... Bu akımı durdurmak da Almanya'daki siyasi partilere büyük sorumluluk düşüyor"...
Bu görüşler, Alman Sosyal Demokrat Parti'nin liderlerinden Dr. Anke Fuchs'a ait.
Halen Bundestag'daki (Meclis) Sosyal Demokrat Grubu Başkanvekili olan, 1980'lerde de bakanlık yapan Bayan Fuchs, İstanbul'da iki meslektaşımla birlikte yaptığımız söyleşide, Almanya'da Türk aleyhtarı şiddet (ve vahşet) kampanyası konusunda duyduğu infiali ifade ederken, ülkesinde yabancılara karşı giderek tırmanan kin ve düşmanlığın nedenlerini anlatıyor. Almanya'nın bugün çektiği ekonomik sıkıntılar ve özellikle işsizlik bunların başında geliyor. Bu durum aynı zamanda ülkede aşırı sağcı - yani ırkçı ve neo - Nazi - akımların yaygınlaşmasına yol açıyor...
Bunları biliyoruz. Ama bu durum, Almanların gidip Türklerin evlerini kundaklaması, çocuklar dahil Türk ailelerini cayır cayır yakmaları için bir neden olabilir mi? "Sosyo - ekonomik gerekçeler" bu barbarlığı haklı gösterebilir mi?
Bayan Fuchs, büyük bir eziklikle buna "kesinlikle hayır" diyor. Ve Almanya'nın bir kısır döngü içine girdiğini kabul ediyor. Bu şiddet çemberini yarmak için, bütün partilerin buna karşı mücadele etmesi gerektiğini söylüyor. Ancak, bir muhalefet lideri olarak, Kohl yönetiminin yanlış ekonomik ve sosyal politikalarının ülkeyi bu duruma sürüklediğini söylemeyi de ihmal etmiyor...
* * *
BAYAN Fuchs, bir nevi "hafifletici" gerekçeler öne sürerek, halen Almanya'da sadece Türklere değil, tüm yabancılara karşı bir düşmanlık akımının var olduğunu söylüyor. Ayrıca bu saldırıları yapanların da, bir avuç militan olduğunu, pek çok Almanın bundan son derece üzüntü duyduğunu belirtiyor.
Almanya'da halen bir yabancı düşmanlığının bulunduğu, çoğunluğun da ırkçı şiddete karşı olduğu doğru. Ancak, başlıca hedefin Türkler olduğu, çoğunluğun da suskun ve hareketsiz kaldığı da gerçek değil mi?
Dr. Fuchs, Almanya'daki Türklerin (çoğunlukla) "entegre" olmadığını, kendi aralarında, ulusal kimliklerini koruyarak (yani yabancı gibi) yaşadıklarını, bunun da Almanlarla Türkler arasında bir uçurum yarattığını belirtiyor.
Gözlem yanlış değil. Ancak, Almanya'da resmi makamların ve halkın, Türkler dahil, bu ülkeye göç edenleri "entegre" etmek için fazla bir çaba harcamadığı da biliniyor. Hele bu tür bir düşmanlık dalgası ve bu tür barbarca saldırılar oldukça, Türklerin veya diğer yabancıların Almanya ile "bütünleşmesi" mümkün mü?
Almanya hiçbir zaman, çeşitli nedenlerle (ve başta kendi teşvikleri ile) bu topraklara gelen yabancıları "kendisinden" saymak istememiştir. Gelenlere "gastarbeiter" (konuk işçi) adının verilmesi dahi, yabancıları hep yabancı saymak konusundaki ısrarını gösteriyor.
ABD, Kanada, Avustralya gibi ülkelerin aksine, Almanya kendisini göçmenleri kendi bünyesi içine alan, çok kültürlü, çok ırklı, çok dinli bir toplum olarak saymaktan her zaman kaçınmıştır.
Bunun teyidini, son olarak İspanya'nın Granada kentinde, Uluslararası Basın Enstitüsü'nün (IPI) Konferansı'nda konuşan Federal Hükümetin Yabancılar Dairesi Başkanı Cornelia Schmalz - Jacobsen'den duyduk. Bayan Jacobsen, Almanya'nın kendisini hiçbir zaman göçmenler ülkesi, veya yabancıların ulusun bir parçası haline getirildiği bir "melting pot" olarak kabul etmediğini açıkça belirtti. Bu da herhalde, "ırkçı patlamalar" için daha müsait bir ortam oluşturuyor.
Kuşkusuz, sosyo - ekonomik sorunlar, artan işsizlik gibi nedenler havayı körüklüyor. Ama, Alman toplumunun karakterinde de, açıkçası, ırkçılığa, yabancı düşmanlığına bir eğilim var. (Unutmayalım ki, işsizlik oranının düşük olduğu zamanlarda da aynı düşmanlık vardı)...
Bir de bugünkü ekonomik koşulları bu olaylar için bir gerekçe olarak kullananlara hatırlatılması gereken bir husus daha var: Bayan Jacobsen'in verdiği rakamlara göre, Almanya'nın "gastarbeiter"lerden sağladığı yılık kazanç, tam 14 milyar mark!
* * *
DR. Fuchs gibi aklı başında politikacılar dahil, pek çok Alman, kuşkusuz olup bitenlerden çok rahatsız. Olayın nedenlerine teşhis koymaya çalışıyorlar, şiddeti kınıyorlar. Ama bunlar kafi değil. Dışişleri Bakanı Kinkel'in bir süre önce "her yabancının kapısına bir polis koyamayız ki" şeklindeki sözleri de duruma pek yardımcı olmuyor doğrusu.
Elbet ki, her Türk'ün evine bir koruma tahsis edilecek değil. Ama Alman makamlarının ve kamuoyunun yapması gereken - ve mümkün olan - şeyler vardır. Bunların başında "işi ciddiye almak" geliyor. İş ciddiye alınırsa, ortaya kesin bir tavır konur. Bu bile caydırıcı bir etki yapar. Ardından önleyici önlemler alınır, sorumlular ağır şekilde cezalandırılır.
Kohl hükümeti ve Eyalet yöneticileri bunu tam yapıyor mu?
Hayır efendim!..

Yazara Emailkohen@milliyet.com.tr