İRAN Cumhurbaşkanı Rafsancani'nin kızı Faize'nin Türkiye'nin bugünkü durumunu İran'da Şah'ın son dönemine benzetmesi, ülke çapında haklı tepkilere yol açtı. Genç hanım yaptığı gafın farkına varmış olacak ki, mazeret olarak kendisinin o dönemde çocuk olduğunu ve İran'daki olayları pek iyi hatırlayamadığını söylemek zorunda kaldı.
Gerçekten Şah'ın son döneminde İran'da neler oluyordu? O olaylarla Türkiye'nin bugünkü durumu arasında bir benzerlik var mı?
"Şah'ın son dönemi"nde sıkça Tahran'a gidip gelişmeleri yerinde izleyen bir gazeteci olarak, burada kısaca İran'ın o günkü halini anlatayım.
* * *
ŞAH 1970'lerden itibaren "Ak Devrim" adı altında bir reform programı uygulamış, ancak bu politika ülkede zengin - fakir uçurumunu derinleştirmiş, sosyal çalkantılara yol açmıştı. Şah'ın otoriter rejimi ve gizli polis "Savak"ın baskıları, bir yandan komünist "Tudeh"in, diğer yandan köktendinci hareketin "sessiz ve derinden" giderek halk yığınlarının harekete geçmesine yol açmıştı.
Şah, 1978'de kısa bir demokrasi denemesi yapmış, ancak uğradığı sert eleştirileri hazmedemediği ve tahtını tehlikede gördüğü için, sıkıyönetim ilan etmişti. O yılın Eylül ayından itibaren, gerek sağın gerekse solun çabaları ile, halk sokaklara dökülmüş, Şah'a sadık güçlerin bunu bastırmak istemesi ise, (8 Eylül'de) "Kanlı Cuma" gibi, binlerce kişinin ölümüne neden olan çok gergin bir ortam yaratmıştı.
Ben o zaman Tahran'dan yazdığım yazılarda, artık Şah döneminin sonunun geldiğini, bunun da yurt dışından bu halk hareketini yönlendiren Humeyni'nin dönüşü için müsait bir zemin oluşturduğunu bildiriyordum. Nitekim 14 Aralık 1978'deki yazımda şöyle diyordum: "Artık İran'da Şah'ın çekilip çekilmeyeceği değil, Şah gittikten sonra ne olacağı soruluyor... Bugünkü halk hareketinin bayraktarlığını yapan Humeyni, yığınları peşinden sürükleyen bir güç haline gelmiştir... Şah'tan sonra kurulacak yeni rejimde Ayetullah başrolü oynayacak, kurulacak hükümette onun görüşleri doğrultusundaki insanlar yer alacaktır."
Nitekim öyle oldu. Sık sık tekrarlanan gösteriler ve kanlı olaylar karşısında Şah ülkeyi terkederken 31 Ocak 1989'da Humeyni Tahran'a döndü. Bu, devrimin başlangıcını oluşturdu. Kısa sürede Ayetullah duruma hakim oldu, bu arada Şah'a karşı halk hareketinde faal rol oynayan (yani Humeyni'nin dönüşünü sağlayan) politikacıları dahi darağacına gönderdi. Bu arada "Tudeh"i de, önde gelen mensupları ile birlikte, yok etti...
* * *
ÖZETLE: Şah'ın son döneminde durum, tam bir kargaşa idi. Şah, kendisine bağlı "Savak" ve diğer güçlerle, ağır bir baskı rejimi kurmuştu. Siyasal ifade özgürlüğü yoktu. Basın susturulmuştu. Ülkenin sosyo - ekonomik koşulları giderek kötüleşiyordu. Paris'te bulunan Humeyni, öteden beri planladığı şeriat düzenini getirmek için fırsat kolluyordu. Gönderdiği kasetlerdeki mesajları, bir kurtuluş işareti sayılıyordu. Şah'ın bu hareketi kaba kuvvetle sindireceğini sanması büyük bir hata oldu. Kan döküldükçe, solcusundan sağcısına kadar yüzbinlerce kişinin sokaklara dökülmesi ile, devrime yol açan gerçek bir halk hareketi başlamış oldu...
Faize Rafsancani'nin çocuk iken yaşadığı, ama hatırlayamadığını söylediği olaylar zinciri böyle işte...
"Ankara'daki durumun Şah'ın son dönemine benzeyen" tarafı ne?
Türkiye'de Şah'ın kurduğu dikta rejimi mi var?.. Siyasal partiler kapalı mı? Politikacılar söz söyleyemeyecek halde, baskı altında mı? Basın suskun mu? Hükümetin politikaları, hatta rejim tartışılamıyor mu? Halk yığınları, düşündüğünü söylemek için, sokaklara mı dökülüyor? Gösteriler, yürüyüşler, asker tarafından dağıtılıp kan mı dökülüyor? Birileri şeriatı getirmek için bir halk devrimi mi hazırlıyor?..
* * *
ZAMAN zaman Türkiye'nin "yeni bir İran" olabileceği savını ortaya atanlara (4 Ocak 1979'daki yazımda belirttiğim) şu hususları hatırlatmak gerek:
1) İran'da olaylar, Şah'ın diktatörlüğüne karşı bir isyanla başlamıştır... Türkiye'de ise demokratik bir düzen vardır.
2) İran'daki olaylar, Mollalar tarafından başlatılmıştır. İran'da din, devletin en etkin güçlerinden biri olarak siyasete girmiştir. Mollalar halk hareketini Şah'ı ve monarşiyi hedef alarak yönlendirmiştir... Türkiye ise demokratik ve laik bir Cumhuriyettir.
3) İran'da dinciler ve Humeyni daha baştan şeriat düzenini kuracaklarını söylüyorlardı. İhtilale dönüşen Şah aleyhindeki hareket, bu yola gidilmesini sağlamış oldu... Türkiye'de hiçbir parti veya lider, şeriatı getireceğini (resmen) söylemiyor. Kaldı ki, Türkiye'de rejime karşı bir halk hareketi veya ihtilal havası da yok.
4) İran'da ordu, Şah'ın koruculuğunu yapıyordu. Şah'ın tek güvendiği ve dayandığı güç ordu idi... Türkiye'de ordu liderlerin veya partilerin emrinde değil. Ordu, laik ve demokratik düzenin koruyucusu ve garantisidir.
Faize Hanım'a - ve onun gibi düşünenlere - ithaf olunur...