Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AB'nin altı kurucusu arasında yer alan Fransa ile Hollanda'nın referandumda "hayır" demesinin benzer nedenleri var: Halk, bu oylamayı ekonomik ve sosyal sıkıntıların faturasını hükümete çıkarmak için fırsat bildi. İki ülkede de yükselen milliyetçilik ve de yabancı düşmanlığı, AB'ye karşı tepki oyunun verilmesine yol açtı...Hollanda'da halkın önemli kısmı, göç sonucunda kendi ulusal kimliğini kaybettiğini düşünüyor ve bu durumdan AB'yi sorumlu tutuyor. Birçok Hollandalı da, AB'ye fert başına en çok mali katkıda bulunan ülkenin Hollanda olduğunu (5 milyar euro) hatırlatarak, Birliğin kendilerine pahalıya mal olduğunu ve karşılığında pek bir şey almadıklarını öne sürüyor.Referandum kampanyasında bütün bu nedenler enine boyuna tartışıldı. Bu arada "Türkiye faktörü" de "hayır" korosuna dahil edildi...* * *ASLINDA "Non-Nee" çifte darbesi ile yere serilen "ölü"nün AB'nin değil, AB Anayasası'nın olduğunu belirtmek lazım. Diğer bir deyişle, anayasa gömülecekse bile, AB yaşamaya devam edecek. Bu darbelerden ciddi yara almış ve sarsılmış da olsa...AB'nin şimdi toparlanması, daha doğrusu kendine yeni bir kimlik ve misyon biçmesi, zaman alacak. Bu referandumların en olumsuz sonuçlarından biri, AB'ye zaman kaybettirmesi; onu yerinde saymaya zorlamasıdır.Ama, Fransız ve Hollanda referandumları şu gerçeği de ortaya çıkarmış bulunuyor: AB, henüz ileri bir siyasal birlik oluşturacak duruma gelmedi. Yaşlı kıta ülkelerinin "Birleşik Avrupa" kurma hayali bazı idealist aydınların ve elitlerin gözünde tütebilir ama, halklar (ve onlara hoş görünmek isteyen popülist siyasetçiler) henüz buna hazır değiller...Fransa ve Hollanda'da görüldüğü gibi (ki bu önümüzdeki aylarda referanduma gidecek olan diğer ülkelerde de görülecek), "Anayasaya hayır"ın arkasında, AB'ye karşı duyulan bazı kuşkular ve hatta korkular da yer alıyor. Yani "hayır" diyenler, belki de içeriğini tam kavrayamadıkları anayasanın öngördüğü "yarınki AB"den çok, "bugünkü AB"ye karşı tepkilerini sergilemek fırsatını buldular.Bu referandumlar gösterdi ki, Avrupalılar çoğunlukla ulusal kimliklerini ve çıkarlarını entegrasyonun üstünde sayıyorlar. Şimdiki haliyle bile, AB'nin öngördüğü "Avrupalılık" milliyetçiliğin yükseldiği bir ortamda, arzulanan geniş desteği görmüyor. Entegrasyon yönünde atılan adımlara hâlâ tepki gösterilmesi bunun örneği. Nitekim Hollanda'da "hayır" diyenlerin bir şikâyeti de euronun hayat pahalılığına yol açması ile ilgili...* * *ŞİMDİ AB yöneticileri, saf dışı edilen anayasanın yerine nasıl bir yeni antlaşmanın oluşturulması gerektiğini düşünürken, referandumların ortaya koyduğu "AB ile ilgili bugünkü gerçekleri" dikkate almak ve halkın istekleri doğrultusunda yeni düzenlemelere gitmek durumundalar.Bu hiç de kolay değil; çünkü her ne kadar AB'nin (Komisyon gibi) organları varsa da, üye ülkelerin farklı çıkarlarından ve tavırlarından ötürü herkesi tatmin edecek ortak politikalar belirlemeleri çok zor.Öyle görünüyor ki, referandumlardan sonraki iş, "Anayasayı kurtarmak"tan çok, "AB'yi korumak" oluyor... skohen@milliyet.com.tr AB Anayasası'nın ölü sayılması için, Fransa'nın "Non" demesi zaten yetiyordu, ama şimdi Hollanda'nın "Nee"si, tabuta ikinci çiviyi de çakmış oldu.