İLK bakışta konferansın adı muğlak görünebilir: "Sürdürülebilir Kalkınma İçin Dünya Zirvesi"...
Dün Johannesburg’da başlayan ve 174 ülkeden 65 bin temsilcinin katıldığı bu 10 günlük zirve, şimdiye kadar yapılan uluslararası konferansların en büyüğü. Hatta 10 yıl önce aynı konuda Rio de Janeiro’da yapılan benzer konferanstan daha da geniş.
Rio’daki zirveye "BM Çevre ve Kalkınma Konferansı" adı verilmişti. O toplantıda gündeme getirilen "sürdürülebilir kalkınma" kavramı, bu kez Rio’nun bir nevi devamı olan Johannesburg zirvesinin başlığı oldu.
Konferansın ismi kendi başına bu "Dünya Zirvesi"nin neyi amaçladığını ortaya koyuyor: Çevre ile uyumlu kalkınma... Yani hedef bir yandan dünyadaki yaşam koşullarını iyileştirmek, diğer yandan da doğal kaynakları çevreye zarar vermeden kullanmaktır.
***
RİO zirvesinden bu yana geçen 10 yıl içinde, ne yazık ki küresel çevre sorunları azalacağına çoğaldı. O konferansta alınan kararların birçoğu kâğıt üstünde kaldı. BM uzmanlarının verdiği rakamlara göre, bu süre içinde dünyada ormanların yüzde 10’u tahrip edildi, havadaki karbondioksit miktarı bir o kadar arttı, bu arada dünya nüfusu yedide bir artarak 6.250 milyarı buldu...
Şu anda yeryüzünde iki milyar insan elektriksiz, bir milyar insan susuz, üç milyar insan da günde 2 dolarlık bir gelirle yaşıyor...
Son günlerde Avrupa’dan Çin’e kadar çeşitli bölgelerde görülen seller, fırtınalar, kara Afrika’yı kasıp kavuran kuraklık (ve dolayısı ile açlık), çevrenin insan eli ile bozulmasıyla ilintili.
İnsanlık bir kısır döngünün içinde. Yaşamı sürdürmek için çevre tahrip edilirken ekonomik gelişme için gereken kaynaklar da yok ediliyor. Oysa, kalkınmanın "sürdürülebilir" olması için, bu kaynakların - dolayısı ile çevrenin - iyi korunması, diğer bir deyişle de dünyanın her şeyden önce "yaşanabilir" durumda tutulması gerekiyor...
***
JOHANNESBURG zirvesinin gündemi de (adeta katılanların sayısı ile orantılı olarak) çok kalabalık. Bu 411 maddelik gündemde neler yok ki. İklim değişikliği, küresel ısınma dahil sayısız çevre sorunları, sağlık, eğitim meseleleri, enerji sıkıntısı, zengin - fakir uçurumu, uluslararası ticaret, yardım ve dış borçlar, küreselleşme ile ilgili konular, vs...
Böyle bir konferanstan ne beklenebilir? Kuşkusuz yoksul veya az gelişmiş ülkelerin büyük beklentileri var. Gerek küresel çevre, gerekse kalkınma alanlarında "zenginler"in - yani Batılı ülkelerin - kendilerine yardım elini uzatmalarını istiyorlar.
Gelişmiş ülkelerin şu sıralarda (Rio zirvesi sırasında da olduğu gibi) zenginliklerini fakir Afrika ve Asya ülkeleri ile paylaşmaya pek hevesli olmadıkları her hali ile belli. Hele ABD’nin hiç böyle bir niyeti yok. O kadar ki, Amerikalı çevrecilerin dahi pek hoşlanmadığı Başkan George W. Bush, eleştirilere muhatap olmamak için, Johannesburg’a gitmemeyi yeğlemiş bulunuyor.
Bu durumda Johannesburg zirvesinden kuru bir deklarasyon dışında fazla bir şey çıkmasını beklememek lazım. Olsa olsa bu konferans bir şeyi gözlerin önüne seriyor: Dünyanın yaşanabilir halde kalabilmesi için, ekoloji ile ekonomiyi bir arada yürütmek, yani hem çevreyi korumaya, hem kalkınmayı sürdürmeye özen göstermek şart. Bunda genel mutabakat var. Ama bunun ötesinde - yani ortak bir eylem konusunda - en azından şimdilik bir kıpırdama yok...