Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Birçok konuda olduğu gibi, kaçak göç sorununda da biri "ideal", diğeri "pratik" olmak üzere, iki çözüm şekli vardır.
"İdeal" çözüm, son yıllarda milyonlarca insanı az gelişmiş ülkelerden, kaçak olarak gelişmiş diyarlara göç etmeye zorlayan nedenleri ortadan kaldırmaktır.
Bu ise, fakir ülkelerde ekonomik ve siyasal koşulların düzelmesi - yani herkese iş olanaklarının yaratılması, yaşam standartlarının yükseltilmesi, insan hak ve özgürlüklerinin garanti edilmesi - demektir.
Böyle bir "ideal" çözüm şeklinin gerçekleşmesi, doğrusu bugünün - ve herhalde yakın geleceğin - işi değildir. Asya ve Afrika ülkelerinin bu standartlara ulaşması uzun zaman alacaktır. Dolayısı ile kaçak göç olayı daha yıllarca devam edecektir. Tek umut, bunun giderek azalma seyrini izlemesidir...
* * *
İKİNCİ çare uluslararası camianın "pratik" önlemler almasıdır.
Bu bağlamda başta Birleşmiş Milletler olmak üzere birçok uluslararası kuruluşlar - ve bu arada Avrupa Birliği - faal bir rol almış durumdalar.
Genelde Batılı ülkeler bu kuruluşların aldığı kararlar doğrultusunda, siyasi iltica hakkı isteyenlere daha anlayışlı davranıyorlar ve yardımcı oluyorlar. Bunda zorluk, sığınma için gösterilen gerekçenin doğruluğunun saptanmasıdır.
Buna karşılık gelişmiş ülkeler, sırf ekonomik nedenlerden ötürü göç edenlere, genelde kapılarını kapalı tutuyorlar.
Bazısı belirli koşullarla kota uyguluyor. Ama doğrusu yabancı işçiye ihtiyaç görmeyen çoğu ülke, geçici bir süre için de olsa, göçmen istemiyor. Kaçak yoldan gelenleri tespit ettikleri zaman da, fazla müsamaha göstermiyor.
* * *
BM ve AB gibi uluslararası kuruluşlar, kaçak göçün önlenmesi ile ilgili pratik önlemlere, diğer ülkelerin - ve bu arada Türkiye gibi önemli bir "transit" ülkesinin - aktif katılımını istiyor.
Türkiye'nin kaçak göç ile ilgili tutumu özetle şöyledir: Ankara siyasi ilticalar konusunda kendisini 1951 Cenevre Sözleşmesi'ne bağlı sayıyor. Bu, anlaşma Avrupa ülkelerinden iltica etmek isteyenlerin taleplerinin dikkate alınmasını öngörüyor. Yani bu durumda Türkiye Asyalı veya Afrikalı sığınmacıların (bu arada Kuzey Irak'tan gelen Türkmenlerin dahi) taleplerini kabul etmek zorunluğunu hissetmiyor.
AB'nin Türkiye dahil, tüm aday ülkelerden beklentisi, bu tür sığınma talepleri için uygulanan "coğrafi sınırlama"nın daha geniş tutulmasıdır. Bu, yasal düzenleme gerektiren bir işlemdir. AB yetkilileri, şu sırada hazırlanmakta olan Ulusal Program'a bunun dahil edilmesini ve böylece Türkiye ile AB arasında bu alanda da "uyum" sağlanmasını istiyorlar. Türkiye bunu - diğer adaylar gibi - yaptığı takdirde, sığınmacıların yerleştirilmesi dahil, konu ile çeşitli faaliyetlerde maddi ve teknik destek yardım görecektir.
* * *
TÜRKİYE'nin esas derdi, yüz binlerce kaçak göçmen (ve bu göçü organize eden şebekeler) tarafından bir "transit yolu" olarak görülmesidir. Türk makamları bu yolu tıkamak için gayret sarf ediyor. Nitekim geçen yıl 9 ay içinde 100 bin kaçak göçmen yakalandı. Ama gene de Türkiye üzerinden gizlice kaçabilen yüz binler var. Bunun için tüm sınırları, denizleri çok sıkı kontrol etmek, vize zorunluğunu yaygınlaştırmak gibi tedbirler almak gerekiyor.
Ne var ki, her adım başına bir polis veya jandarma dikilemeyeceğine göre, bu hareketi tamamen yok etmek olanaksız.
Baskı rejimlerinin, fakirliğin ve sefaletin hüküm sürdüğü yerlerden "umut dünyası"na göç, gene de sürüp gidecektir. Ta ki "ideal" çözüm gerçekleşinceye kadar. Ama bu arada Türkiye'nin - diğer birçok ülke gibi - başı ağrımaya devam edecektir...