Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

GAZZE krizi sürecinde Türkiye’nin bu trajediye son verilmesi için diğer birçok aktör gibi devreye girdiği ve ateşkesin sağlanmasına katkıda bulunduğu açık.
Dünya medyasında Mısır, Suriye hatta Fransa gibi ülkelerin öne çıkmış olmasına rağmen, bu kritik süreçte Türk diplomasisi “Bizim de bu çorbada tuzumuz var” diyebileceği bir rol oynadı.
Ne var ki, Gazze’de çatışmalar durmakla beraber, kriz çözümlenmiş değil. Her şeyden önce iki tarafın ayrı ayrı, tek taraflı olarak ilan ettiği ateşkesin daha sağlam ve sürekli hale getirilmesi gerekiyor. Oysa, son iki üç gündür Gazze’den İsrail’e roket atışlarının hızlanması, buna karşılık İsrail yetkililerinin yeni saldırı tehdidinde bulunması, bu ateşkesin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.
Dolayısıyla, yeni bir felaketin önlenmesi için ivedilikle bu ateşkesin daha sağlam bir zemine oturtulması, buna bağlı olarak da, sınır kapılarının açılması, ablukanın gevşetilmesi, silah kaçakçılığı için kullanılan tünellerin denetim altına alınması gibi -gerçekte hiç de detay sayılmayan- çetrefilli meselelerin halledilmesi gerekiyor.

Mısır’ın çabası
BUNU kim sağlayacak?
Son günlerde iki aktörün tekrar öne çıktığı görülüyor. Bunlardan biri Mısır, diğeri ise Fransa’dır.
Mısır bir yandan El Fetih ile Hamas’ı uzlaştırmaya, diğer yandan özellikle Refah kapısının açılması ve gizli tünellerin kontrolü konusunda Hamas ile -İsrail’in de kabul edebileceği- bir mutabakat sağlamaya çalışıyor.
Mısır hafta sonunda bir Hamas heyetine ve Filistin yönetimi başkanı Mahmud Abbas’a (ayrıca Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı ve de bir İsrail temsilcisine) ev sahipliği yaptı. Anlaşılan bu temaslardan henüz somut bir sonuç çıkmadı.
Abbas, her şeyden önce Hamas’ın Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi’nin Gazze üzerindeki otoritesini de tanımasını istiyor. Gazze’de tek başına yönetime hâkim olan Hamas ise buna yanaşmıyor.
Bu temel anlaşmazlık yüzünden Gazze’ye giriş çıkışların kimin tarafından, nasıl sağlanacağı ve denetleneceği üzerinde bir mutabakat sağlanamıyor.
Mısır diplomasisinin çabalarına rağmen, Filistin’in iki cenahından hâlâ çatlak sesler geliyor. Mahmud Abbas, Hamas ile diyaloğun ancak onun El Fetih’i Filistin halkının temsilcisi olarak tanıması şartıyla gerçekleşebileceğini söylüyor, Hamas liderlerinden Halid Meşal ise El Fetih’in otoritesinin bulunmadığını öne sürüyor.
Mısır, sınır kapılarının açılması için, denetim işinin Abbas’a bağlı Filistin Yönetimi’ne verilmesini ve bunun Avrupalı gözlemcilerle de pekiştirilmesini öneriyor. Ancak Hamas bu bölgede kendi otoritesinin tanınmasını şart koşuyor.

Fransa da devrede
MISIR bir çıkar yol arayışını sürdürürken, şimdi Fransa da devrede. Ortadoğu’ya özel bir ilgi gösteren Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Paris’te ABD Başkanı Barack Obama’nın özel Ortadoğu temsilcisi George Mitchell ile, ardından Mahmud Abbas ile görüştü.
Abbas’ın Paris ziyaretinin amacı, Fransa’dan ve AB’den destek sağlamak. Sarkozy, Gazze krizinin güç duruma düşürdüğü ve zayıflattığı Abbas’a moral verdi. Ancak pratikte bu desteğin Gazze’deki çıkmasın aşılmasına ne kadar yardımcı olacağı belli değil. Çünkü kabul etmeli ki, Hamas ile bir uzlaşma sağlanmadan devamlı bir ateşkes ve bununla ilgili sorunların çözümü mümkün değil.
Sarkozy bunun farkında olmalı ki, George Mitchell’e de “bütün ilgili taraflarla dengeli temaslar”ın yapılması gereğinden söz etti. Bu bağlamda Fransız liderinin, iyi bir diyalog halinde olduğu Suriye Başkanı Beşir Esad’ı da kastettiği belirtiliyor.
Obama yönetiminin şimdi Mitchell’in vereceği rapor ve yapacağı tavsiyeler üzerine yeni Ortadoğu politikasını şekillendirmesi bekleniyor.
ABD artık belirli bir stratejiyle nihayet devreye girebilecek.
Bu yeni aşamada Türkiye ne yapacak? Türk diplomasisi sadece sınırlı rollerle yetinmek istemiyorsa, başlıca aktörlerle daha yakın işbirliği içinde olmak zorundadır...