Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


11 Eylül olayının dünya dengelerini sarsan etkilerinden kazançlı çıkan ülkeler ve liderler var: Örneğin Rusya gibi... Ve Yaser Arafat gibi...
Gerçekten Filistin lideri son gelişmeleri kendi davası lehinde büyük ustalıkla kullanmasını bilmiş ve daha şimdiden bazı önemli kazanımlar elde etmiştir.
Arafat Körfez Savaşı'nda yanlış ata oynamış ve bu nedenle yalnız kalmıştı. Bu kez Filistin lideri ABD'den yana bir tavır aldığını göstermek için bir dizi jest yapmıştır: ABD'ye karşı terörist eylemi kınamış, saldırılarda yaralanan Amerikalılar için kan vermiş, Bin Ladin yanlısı protestoları güçle (3 Filistinlinin ölmesi pahasına) bastırmıştır.
Sonuç: Yaser Arafat, şimdi ABD'nin gözünde, Bush'un kullandığı terimle "iyiler" safında yer alıyor.
* * *
ABD ve onunla birlikte hareket eden İngiltere, Arafat'ın sergilediği bu cesur tavrı ödüllendirmekte gecikmedi. Başkan Bush ilk kez açık bir ifade ile Filistinlilerin devlet kurma hakkından söz etti. Başbakan Blair Londra'ya davet ettiği Arafat ile Filistin sorununun acil çözümü üzerinde görüştü. Bu arada ABD, Filistinlileri tatmin edebilecek yeni bir Ortadoğu barış planı hazırladı...
Kuşkusuz bu, Washington'un Ortadoğu politikasında önemli bir değişiklik işaretini veriyor. Bush yönetimi, eski Başkan Clinton'ın aksine, İsrail - Filistin uyuşmazlığından uzak kalmayı yeğlerken, 11 Eylül saldırısı sonrasında, kendisini birdenbire Ortadoğu sahnesinin ortasında buluverdi.
Nedeni: ABD'nin Arap - ve İslam - dünyasının desteğine büyük ihtiyacı var. Bu desteğin sağlanması için de, Filistin meselesinde Arapları memnun edecek bir tavır alması gerekiyor. Aksi halde, Bin Ladin'in - ve Taliban'ın - Ortadoğu'da kitleleri etkilemesini ve yönlendirmesini önlemek mümkün olmaz...
* * *
ABD'nin ve Batı'nın yeni tavrı, kuşkusuz İsrail'i güç duruma düşürecektir. İsrail'deki yaygın kanı, ABD'nin Arafat'ın ve Arapların gönlünü almak için, Şaron hükümetine kabul etmekte zorlanacağı bir fatura uzatacağı yönündedir.
Bunun ABD ile İsrail arasındaki geleneksel yakın ilişkileri ne yönde etkileyeceği, önümüzdeki haftalarda belli olacaktır. Gerçi Washington'un çeşitli nedenlerden İsrail'i feda etmesi söz konusu olamaz. Ama son olayların yol açtığı denge değişikliği içinde, ABD'nin bölgedeki politikasının - ve İsrail'e karşı tutumunun - da artık eskisi gibi olmayacağı anlaşılıyor. Velev ki, tasarlanan yeni Ortadoğu barış inisiyatifi, gerçekten tarafları yeniden müzakere masasına çekebilsin ve uzlaşma umutları belirlesin...
* * *
BİN Ladin, artık dillere destan olan videoteyp konuşmasında, giriştiği ve girişmeyi planladığı saldırıların gerekçelerinden biri olarak Filistin davasını öne sürmüştü. Yeni barış çabalarının bu niyetleri ne kadar değiştirebileceği sorulmaya değer...
Ama Bin Ladin'in bir başka gerekçesi - ve de niyeti - var: Arap dünyasındaki rejimleri değiştirmek... Bin Ladin'in ideolojisi, gene kendi şiddet yöntemleri ile, birçok Arap ülkesindeki yönetimleri alaşağı etmektir. Suudi Arabistan'dan Mısır'a, Arap Emirlikleri'nden Ürdün'e kadar pek çok ülke bu listede.
Bütün dikkatlerin Afganistan üzerinde toplandığı bir sırada, bu tehdit belki gözden kaçıyor. Ama önümüzdeki dönemde bunun işaretleri daha belirgin hale gelebilir. Hele Afganistan'daki gelişmeler Ortadoğu'da halk kitlelerini daha çok tahrik eder ve kargaşaya yol açarsa...

Yarın: Pakistan ne yapsın?