Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yorum Bu kez, "Arap-İsrail cephesi"nde olanlar, -az da olsa- ümit verici sayılıyor.Bir dizi gelişme, Ortadoğu'da yeni bir "barış rüzgârı"nın esmekte olduğunu ortaya koyuyor. Uzun bir durgunluk veya gerginlik döneminden sonra, şimdi uyuşmazlıkların giderilmesi yönünde bir hareketlenme var. Türkiye'de dikkatlerin seçimler üzerinde odaklandığı son günlerde, bölgemizde -gözden kaçan- önemli gelişmeler oldu. Arap Birliği'nden bir heyet ilk kez Kudüs'e giderek İsrail liderleriyle "Arap Barış Planı" üzerinde görüşmeler yaptı. Ziyareti gerçekleştirenler, İsrail ile diplomatik ilişkisi olan iki Arap ülkesinin, yani Mısır ve Ürdün'ün Dışişleri bakanları. Masaya koydukları plan ise, Arap Birliği'nin 2002'de Suudi Arabistan'daki zirvede onayladığı -ve o zaman İsrail'in reddettiği- bir taslak. Bu plan, İsrail'in 1967 öncesi sınırlara çekilmesini, bu topraklarda bir Filistin devletinin kurulmasını, Filistin mültecilerinin eski evlerine dönmelerini ve bu arada Arap ülkelerinin de İsrail'i tanımasını öngörüyor.Bu ziyaretin -birçok gözlemci tarafından "tarihi" diye nitelendirilen- önemi, bir Arap Birliği heyetinin ilk kez İsrail'e gidip liderleriyle Kudüs'teki makamlarında yüz yüze görüşmüş olmasıdır.Taraflar görüşmelerden memnun görünüyorlar. Ancak ilk temaslardan somut bir sonuç beklenemeyeceğini unutmamak lazım. Önemli olan, bunun yeni bir sürecin başlangıcı olma umudunu vermesidir. Arap Birliği'nin 'ilk'i... "Ortadoğu Dörtlüsü"nün yeni temsilcisi, eski İngiltere Başbakanı Tony Blair, hafta içinde işe başladı, Kudüs'e ve Ramallah'a giderek, İsrail ve Filistin liderleriyle görüştü. Blair'in elinde -Arap Birliği temsilcileri gibi- herhangi bir barış planı yok. Kendi deyişiyle, "misyonunun başında daha çok görmek ve dinlemek"le yetiniyor. Blair'in misyonu, ABD, AB, BM ve Rusya'dan oluşan "Ortadoğu Dörtlüsü" adına, bölgede "iki devlet" formülünün gerçekleşmesine -yani pratikte İsrail'in yanında bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına- yardımcı olmak. Tabii bu, nihai hedeftir ve buna giden yol da çok uzundur. Daha kısa vadede Blair'in görevi, Filistin devletinin altyapısının ve kurumlarının sağlamlaşması için çalışmak, ayrıca İsrail ile Filistin yönetiminin yakınlaşmasına ve diyalog halinde olmasına katkıda bulunmaktır. Blair'in misyonu Ne var ki, Filistinlilerin bölünmüş olması, iki ayrı bölgede (Gazze ve Batı Şeria'da) iki ayrı Filistin yönetiminin bulunması, Blair'in işini daha başından zorlaştırıyor. Eski Başbakan, Filistin "cephesi"nde sadece Batı Şeria'da Mahmud Abbas ve yönetimiyle temas kurdu. Gazze'ye gitmedi ve Hamas yönetimiyle görüşmedi. "Ortadoğu Dörtlüsü"nün resmi politikası Hamas politikasını değiştirmedikçe Haniye yönetimini muhatap saymamak, ona karşı siyasal ve ekonomik boykotu devam ettirmektir. İsrail ile Batı Şeria'daki Filistin yönetimi arasında yakın bir diyalog ve ekonomik, hatta güvenlik alanında sıkı ilişkiler kuruluyor. Olmert ile Abbas'ın son yaptığı görüşmeden yeni sızan haberler, iki tarafın ciddi bir müzakere sürecine hazırlandıklarını gösteriyor. Buna göre, Olmert, Abbas'a ilk adım olarak bir "İlkeler Anlaşması" sundu. Şimdi Filistin yönetimi bunun üzerinde çalışıyor. Bunun özü, İsrail'in kademeli olarak Batı Şeria'nın geniş kesiminden çekilmesi ve "iki devlet" formülünün hayata geçirilmesiyle ilgili. Buna karşılık dün Abbas yönetiminin parlamentoya sunduğu programda, çözüm için "silahlı mücadele" yerine barışçıl yolları ve müzakereleri öngören ifadelerin yer alması dikkati çekiyor.Ancak bütün bu diplomatik girişimlerde, Gazze'yi de kapsamayacak bir çözümün veya barışın "yarım" kalacağı -ve de aksayacağı- açık... İlkeler anlaşması Arap-İsrail "cephesi"nin bir başka noktası da Suriye ile ilgili. Son haftalarda Suriye ile İsrail arasında -Türkiye'nin de aktif rol oynadığı- birtakım dolaylı temaslar oldu. Bu temaslar, çeşitli kanallardan devam ediyor. Bunlar da esas görüşmeler için yapılan ilk sondajlardır. Sonuç verip vermeyeceğini şu anda kestirmek zor. Ancak "hava"da bir değişiklik var galiba. "Haaretz" gazetesindeki bir habere göre, Birleşmiş Milletler'deki İsrail ve Suriye büyükelçileri, şimdiye kadar birbirlerine selam vermezken ve birbirlerine hep sırtlarını çevirirken, hafta başında "konuşmuşlar"... Nerede mi? BM Genel Kurulu katındaki tuvalette!Evet, iki diplomat, orada karşılaşmışlar, bu kez birbirlerine birkaç söz söylemişler... Ne "konuştukları" önemli değil. Konuştular ya, bu da bir "başlangıç" sayılıyor!.. skohen@milliyet.com.tr Helada buluşma!