YAZILARIMA ara verdiğim bir hafta içinde, Türk dış politikasına hakim olan üç "mutat" konuda gene ilginç gelişmeler oldu.
Konular malum: Irak, AB, Kıbrıs...
Önümüzdeki günlerde yeni gelişmeler oldukça üç çetin soruna daha ayrıntılı biçimde değineceğiz. Şimdilik özetle üçünü bir arada toparlayalım.
***
IRAK konusunda hükümet çok yanlı temasların ışığında asker gönderme konusundaki "değerlendirmeler"ini sürdürürken, Bağdat'taki "geçici yönetim"de Dışişleri Bakanı görevine getirilen Hoşyar Zebari'nin "Türk askeri istemezük" anlamındaki sözleri, Ankara'nın sert tepkisine yol açtı.
Gerçek şu: Zebari, yeni yönetimin dışişleri sorumlusu olarak, Kürt görüşünü hakim kılmak istiyor. Aslında 25 kişilik yönetimde, onun gibi düşünen başkaları da var. Tıpkı Irak içinde, Türk askerini görmek istemeyen birçok çevreler (ve aşiretler) olduğu gibi.
Ankara, halen Irak'ın gerçek patronu olan ABD'yi devreye sokarak, Zebari'yi yola getirmeyi denedi. Nitekim Kürt bakanın ağız değiştirdiği görüldü. Ama onun - ve onun gibi düşünenlerin - duygu ve görüşlerinin değiştiği kuşkulu. Türk diplomasisi nihai karara yönelik "değerlendirmeleri"ni yaparken bu gerçeği de dikkate almak durumunda...
***
AB konusunda, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül'ün son Avrupa gezileri de, şu gerçeği ortaya koydu: Birliğin önde gelen ülkelerinin liderleri Türkiye'nin üyeliği lehinde sözler söylemekle beraber, topluluğu hala bir "Hıristiyan kulübü" olarak gören Avrupalı liderler var.
Başbakan'ın bu görüşü çürütmeye yönelik konuşmalar yapması, isabetli. Yeter ki, öne sürdüğü argümanlar karşıt çevrelerde yankı bulsun, onları daha derin düşünmeye sevk etsin.
Gerçekten AB, dar sınırları içinde, siyasi etkinlikten yoksun, "küçük bir Avrupa" olarak mı kalmak ister, yoksa çok kültürlü, güçlü "geniş bir Avrupa" mı olmayı yeğler?
Ev ödevlerini hızla yapan ve AB vizyonunu azimle koruyan Türkiye'nin üyeliği konusundaki tavır, işte AB'nin geleceğini de belirleyecek bir test niteliğini taşıyor.
***
KIBRIS sorunu kilitlenmiş halini korurken, tek hareketlilik KKTC'deki iç politikada görülüyor. Aralıkta yapılacak seçimler öncesinde, üç muhalefet partisinin ortak bir cephe oluşturması ve Meclis'te çoğunluğu sağladığı takdirde Denktaş'ı "müzakereci" görevinden alacağını ilan etmesi, önemli bir gelişme.
Olanları öfke ile izleyen KKTC liderinin muhaliflere çok ağır suçlamalar yağdırmakla kalmayıp, gerekirse Anadolu'yu arkasına alıp mücadeleyi yeniden başlatacağını söylemesi, doğrusu Ankara'yı da şoke etti. Gül'ün de belirttiği gibi, önemli olan Denktaş'ın kendi halkını tam olarak arkasına alabilmesidir.
Herhalde bu da günün şartlarına uymayan politikalar ve hele ağır laflar ile sağlanamaz. Adada Türklerle Rumlar kadar, öncelikle KKTC içinde bir uzlaşmaya ihtiyaç vardır...