Türk yetkililer, Türkiye'nin İran krizinde oynadığı rolle ilgili olarak basında kullanılan bu terimlerin hiçbirini tutmuyor.Dün İstanbul'da Dışişleri Bakanlığı'nın köşe yazarlarını bilgilendirmek için yaptığı mutat toplantıların birine Bakanlık Sözcüsü Namık Tan ile birlikte katılan Başbakanlık Dış Politika Danışmanı Prof. Ahmet Davutoğlu şu terimi kullanmayı yeğledi: "Pro-aktif barışçı (veya uzlaştırıcı) katkı"...Prof. Davutoğlu'nun son haftalarda Ankara'nın İran krizinin yatıştırılması için harcadığı çabalar hakkında verdiği bilgiler, -fazla "diplomatik" görünse de- bu terime gerçekten daha uygun düşüyor.Çünkü Türkiye'nin bu konuda yaptıkları, sadece bir tarafın mesajını veya önerisini öbür tarafa iletmekten ibaret değil. Aynı şekilde bir hakem gibi iki tarafın arasına girmek de değil... Başbakan'ın danışmanına göre, Türk diplomasisi bu sorunun çözümlenmesi için, kendi inisiyatifini de kullanıyor, kendi mesajlarını da veriyor. Hem de tarafların arzusu ve teşvikiyle... Arabulucu mu? Aracı mı? Değil... Bir nevi postacı veya mesajcı mı? O da değil... Peki, kolaylaştırıcı mı? Bir ölçüde öyle denebilir, ama... İki hafta önce, gene Dışişleri'nin düzenlediği benzer bir toplantıda yapılan önemli bir açıklamayı aktarmıştık. Buna göre, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Amerikalı meslektaşı Condoleezza Rice'ın telefonla ilettiği bir ricası üzerine, ABD'nin İran'la diyalog konusundaki önerisini, İranlı meslektaşı Muttaki'ye ulaştırmıştı. Gül, bu vesileyle İran'a bazı tavsiyelerde bulunmuş, ondan aldığı tepkiyi Rice'a bildirmişti...Benzer bir telefon diplomasisi geçen hafta, İran'a "5+1 Grubu"nun hazırladığı kapsamlı "çözüm paketi" konusunda da cereyan etti: Bu paketi Tahran'a götüren, AB'nin Dışişleri'nden sorumlu yetkilisi Javier Solana'nın isteğiyle, Gül gene devreye girdi ve İran yönetiminin bu önerileri ciddiye alması, "retoriği bırakıp önerilerin özüne bakması" için ikna etmeye çalıştı...Şu anda varılan nokta, Ankara'yı umutlandırmış görünüyor. Bunun başlıca nedeni de, İran'ın son sunulan öneri paketini reddetmemiş olması, hatta bunun müzakere edilebileceği işaretini vermesidir. Bu pakette gerçekten İranlıları daha uzlaşıcı tavır almaya itebilecek unsurlar ve teşvikler var.Kuşkusuz şimdiye kadar uranyumun zenginleştirilmesi programından asla vazgeçemeyeceğini defalarca ilan eden Ahmedinecad rejiminin kesin bir U dönüşü yapması çok zor, hatta imkânsız. Ama ince diplomasiyle, tarafların gururlarını zedelemeyecek bir çıkar yol bulması olasılığı (belki de ilk kez) var.İşte Ankara, şimdi bu ince diplomaside rol alan aktörlerden biri. Türk yetkililer taraflarla sıkı temasta. Dışişleri Bakanı Gül'ün önümüzdeki günlerde Tahran'a gitmesi de gündemde... İnce diplomasi Türkiye bu işe niye müdahil oluyor? Bunun başlıca nedeni, Ankara'nın İran krizinin tırmanışını bölge için olduğu kadar kendi çıkarı açısından da çok tehlikeli görmesidir. Bu konuda bir zıtlaşma, (savaş olasılığını bir yana bırakırsak da) ekonomik yaptırımlara yol açabilir. Bunun gerek ekonomik, gerekse siyasal sonuçları herkesi büyük zarara sokar. Türkiye bunu önlemekte (kendi çıkarları için de) sorumluluk hissediyor.Kaldı ki, Ankara İran'ın bir nükleer güç olmasına sıcak bakmıyor. Bunun İran'a vereceği "bölge üstü nüfuz", Türkiye açısından sakıncalı sonuçlar yaratabilir...Açıkça ifade edilmese de, Türk diplomasisini bu krizde, hangi isim altında olursa olsun, "rol" oynamaya iten nedenlerden biri de bu... skohen@milliyet.com.tr Çözüm olmazsa...