Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yorum Resmi çevreler iki liderin buluşmasını bu yönde atılan önemli bir adım olarak sayıyorlar.Bu görüşmede, AB-Türkiye ilişkileri başta olmak üzere, ele alınan başlıca hassas konularda bir fikir birliği sağlanmış görünmüyor. Aslında Sarkozy'nin aniden tutumunu -Türkiye'nin lehine- değiştirmesi beklenemezdi. Ancak "New York randevusu" iki tarafın birbirini daha yakından tanıması ve görüşlerini daha iyi not etmesi fırsatını yaratmıştır.Öyle umuluyor ki, bundan sonra, iki ülke arasında üst düzey temaslar sıklaşacak ve politikaların daha uyumlu hale getirilmesine çalışılacak.Nitekim Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner'in de açıkladığı gibi, AB bağlamında "bütün olasılıkları değerlendirmek için" bir dizi görüşmenin yapılması öngörülüyor. İlk adım olarak Fransız bakan önümüzdeki ay Ankara'ya resmi bir ziyaret yapacak.Bu ayın başlarında Fransız Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Philippe Faure'un Ankara'ya gelişi, o sırada Fransa'nın Türkiye'ye yeni atadığı Büyükelçi Bernard Emie'nin de Cumhurbaşkanı Gül'e itimatnamesini sunarken söyledikleri, Paris'in Türk-Fransız ilişkilerini canlandırmaya önem verdiğini gösteriyor. New York'ta gerçekleşen Erdoğan-Sarkozy görüşmesi, Türk-Fransız ilişkilerinin yeni bir ivme kazanmasına yol açacak mı? İlişkilerdeki bu hareketlenmeye paralel olarak, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin Türkiye'ye bakışında, daha doğrusu Türkiye-AB ilişkilerine yaklaşımında, bazı "yumuşama emareleri" görülüyor.Sarkozy'nin seçim kampanyasında söyledikleri hatırlandığında, şimdi bu konularda aldığı tavrın önemi daha iyi anlaşılır."Sarko" bu "yumuşama"nın ilk işaretini 27 Ağustos'ta yaptığı dış politika konuşmasında vermişti. Daha önce Türkiye'nin neden AB üyesi olamayacağı üzerinde duran Cumhurbaşkanı, bu kez AB'nin Türkiye ile müzakere sürecini bloke etmeyeceğini açıkladı. Ayrıca, Türkiye'nin AB üyeliğini incelemek üzere bir "Akil Adamlar" komisyonunun oluşturulmasını da önerdi...Bazı Fransızlar, bunu Sarkozy'nin bir "U dönüşü" olarak algıladılar. Özellikle Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olan çevreler, -Le Pen gibi- ona ateş püskürmeye başladılar.Gerçekten Sarkozy, Türkiye'nin AB üyeliği meselesinde, tavrını köklü olarak değiştirdi mi? Hiç sanmıyoruz. Sarkozy'yi yakından tanıyan ve izleyen çevreler, Fransız liderinin inançlarında ve fikirlerinde sebatkâr (veya inatçı) olduğunu hep söylerler. Kaldı ki, Sarkozy'den Türkiye'nin AB üyeliğine olumlu bakmaya başladığına dair herhangi bir beyan veya işaret yok. New York'taki buluşmadan da böyle bir hava çıkmış değil... "U dönüşü" sayılmaz... AB-Türkiye Karma Parlamentosu Eşbaşkanı Joost Lagendijk'in deyişiyle, Sarkozy değişmemekle beraber, seçim kampanyasında savunduğu tezlerin Fransa'nın dış politikasının temeli olamayacağını kavramış bulunuyor. Nitekim, Dışişleri Bakanı Kouchner de, New York'taki bir konuşmasında, (Türkiye bağlamında) "Sarkozy'yi ikna edenler arasında bulunduğunu" açıkça söylemekten çekinmedi.Tabii Sarkozy'de gözlenen bu yumuşamada, başka nedenler de var: Seçimler sırasında sergilediği tavır, AB Komisyonu kadar, birçok üye ülkelerden ters tepki gördü... Ayrıca Sarkozy küresel bir aktör olmak istiyor ve bu arada Ortadoğu'ya daha yakın bir ilgi gösteriyor. Bu bağlamda Türkiye'nin konumunu görmezlikten gelemez elbet...Özetle, Sarkozy'nin tavrı, temelde fazla değişmemekle beraber, şimdi sergilediği esneklik ve ilgi, ilişkilerin geleceği için yeni bir umut yaratıyor. skohen@milliyet.com.tr Gerçekler zorluyor