Türk kamuoyu şu sırada saydığımız bu iki aşamanın ardından önümüzdeki perşembe ve cuma AB liderlerinin Türkiye ile müzakere sürecinin geleceği konusunda sergileyeceği "son" tavrı merakla bekliyor.Her an yeni girişimlerin yapıldığı veya yeni formüllerin getirildiği kaypak bir ortamda bu seferki "filmin" nasıl sona ereceğini kestirmek (şu satırların yazıldığı sırada) çok zor. Ancak dünkü görüşmelerin de ışığında bu dizinin "finali" hakkında genel bir tahmin yapılabilir. Şöyle ki:Nihai karar, komisyonun tavsiyeleri ekseninde olacak. Zaten dönem başkanı Finlandiya'nın hazırladığı (ve tartışmalar sonunda epey rötuşlanan) karar taslağı bu tavsiyelere dayanıyor. Senaryo "biz bu filmi daha önce de görmüştük" dedirtecek cinsten... Gözler önce daimi temsilcilerin toplantısına, daha sonra Dışişleri Bakanları Konseyi'ne, sonunda da zirveye çevriliyor, nefesler tutuluyor, çeşitli manevralar izleniyor... Ve nihayet karar son gün, son dakikada çıkıyor! Tavsiyelerin ilk bölümü, siyasi kriterlerle ilgili. Bu arada Türkiye'ye ifade özgürlüğü, insan hakları gibi konularda atması gereken adımlar hatırlatılıyor.Sahi, haftalarca bir "301. madde meselesi" tartışılmış, sivil toplum kuruluşlarının katkısı ile bir atılım yapılması öngörülmüştü. Ne oldu? "Mesele" Kıbrıs'la ilgili "limanlar sorunu"nun ön plana geçmesi ile, adeta unutuldu! (Hani reformlar, AB istediği için değil, ülkenin yararına olduğu için yapılacaktı)?..Komisyon tavsiyeleri doğrultusunda çıkması beklenen kararın karışık ve hassas bölümü Kıbrıs ve limanlarla ilgili kısmıdır. Bunun Türkiye'yi rahatsız edecek ifadeler taşıyacağı muhakkak. Bazı müzakere başlıkları askıya alınacak, müzakere edilecek dosyalar kapatılmayacak, belki de Türkiye'nin limanları açmaması halinde müzakere sürecinin geleceğinin yeni bir değerlendirmeye tabi tutulması istenecek... Bu genel hatlar içinde "son gün son dakikaya kadar" pazarlığı yapılacak konular, "kaç müzakere başlığı" veya "hangi tarihe kadar" gibi "ayrıntılar"dır. (Ancak "şeytanın ayrıntıda olduğu sözünü hatırlayıp bunun küçümsenmemesi gerektiğini de anımsamak gerek)...Dünkü konsey oturumu dahil, son görüşmeler, AB'nin Türkiye konusunda bölünüp cepheleştiğini açıkça ortaya koydu. "Limanlar sorunu" öne çıktığı için, üyeler arasındaki ayrışmalar, bu konu üzerinde odaklandı. Gerçekte ise, bu görüş ayrılıkları, temel pozisyonlardan kaynaklanıyor. AB içinde, bir kısım üyeler Türkiye'nin -çeşitli nedenlerden- tam üye olmasını istemiyor. Bir kısmı ise, en azından Türkiye'ye bu süreçte ilerleme şansının verilmesinden yana. Ama hiçbir üye de (buna Kıbrıs Rum kesimi dahil) Türkiye'nin AB'den dışlanmasını veya uzaklaştırılmasını istemiyor. Bunun AB için -veya kendileri için- iyi olmayacağını biliyorlar. İşte bu nedenledir ki, Türkiye ile müzakerelerin geleceği konusunda muhakkak bir "orta yol" aranıyor ve "son gün son dakikada" bir uzlaşma formülü bulunuyor. Şeytan ayrıntıda... Türkiye, daha bir sonuca varılmadan, hararetli bir iç tartışma ortamına girdi. Hem de Türk diplomasisinin yaptığı bir atılım üzerinde...Ne yazık ki Ankara'nın limanlarla ilgili girişimi henüz AB çevrelerinde Türkiye'nin lehinde bir hava yaratırken, bir iç politika veya rejim meselesine dönüştü. Kurumlar arasındaki kopukluk veya rekabet yüzünden, bu hamle bir koz olarak kullanıldı. Oysa temelde, sunulan (ve yazılı olmayan) öneri paketi, Kıbrıs politikasına ters bir unsur içermiyor, eylem planının bir devamını oluşturuyor ve müzakerelerde bir avantaj ve taktik üstünlük sağlıyor.Türk diplomasisi her şeye rağmen, bu çabalarının hızını kesmemeli ve "son gün son dakikaya kadar" sürecek olan pazarlıklarda ağırlığını koymalıdır... skohen@milliyet.com.tr İç politika kozu