Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sami Kohen

GEÇEN hafta Almanya'da Krefeld kentindeki Türk ailesinin evinin kundaklanmasından sonra Türkiye'de gösterilen tepkiler üzerine yazdığım yorumda şöyle demiştim: "Meseleyi duygusal ve hamasi bir platforma çekmemeli... Bunu popülist bir istismar konusu yapmamalıyız. Tepki beyanları ve davranışları bu noktaya gelmemeli... İlişkilerimizi bozmakla bir şey kazanmayız"...
Aynı günkü gazetelerde Başbakan ile İçişleri Bakanı'nın konu ile ilgili demeçleri yer alıyordu. Erbakan, RP Meclis Grubu'nda Almanları ve Avrupalıları yerden yere vuruyor, "insan olun, kendinize gelin... Bu ne vahşettir, bu nasıl medeniyettir" diye konuşuyordu. Meral Akşener ise, Kütahya'daki bir konuşmasında "Bizi Almanya'dan atamıyorlar, ama şimdi yakıyorlar" diyordu...
Böyle kaba bir üslupla yapılan konuşmaların densizliği ve yakışıksızlığı bir yana, ülkeyi yöneten, politikayı yönlendiren yetkililerin henüz olayın mahiyeti belli olmadan, kundaklama eyleminin kimin tarafından gerçekleştirildiği saptanmadan ağır suçlamalarda bulunması, Türkiye'nin ciddi devlet imajına ağır bir darbe indirmiştir.
Nitekim Başbakan'la İçişleri Bakanı'nın söyledikleri, Türk ve Alman basınında yer aldığı sırada, Alman makamları da, olayın sorumlusunu yakalıyor ve bunun bir "aile içi hesaplaşma" olduğuna ilişkin birtakım bulguları açıklıyordu.
Bu kez Almanlar Ankara'ya - ve özellikle Meral Hanım'a - "sözünüzü geri alın" mesajını gönderiyordu...
Başbakan Erbakan'ın, Alman Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel'in Ankara'ya gelmeden önce "başını önüne eğecek" tarzındaki sözlerinin, İçişleri Bakanı Akşener'in de bir başka hassas konuda kullandığı "Ermeni dölü" ifadesinin hemen ardından, bu talihsiz olay, meselelerin duygusal ve hamasi platforma çekilmesinin, popülist istismar konusu haline getirilmesinin ne kadar zararlı olduğunu açıkça ortaya koymuştur...
* * *
EVET, devlet yönetimindeki politikacılar bu olaydan ders almalıdır. Mitinglerde veya meydanlarda aceleci, duygusal tepkilerle ileri geri laf etmekten kaçınmalıdır.
Açık konuşmak gerekirse, Krefeld olayında Türkiye, söylenen bu birkaç laf yüzünden, rezil olmuştur. Türk diplomasisi bunu telafi etmek ve söylenenlerin izini silmek için büyük sıkıntı çekmiştir. Bu sıkıntı hala da devam ediyor.
Türk siyaset adamlarının Almanya'daki - ve diğer bazı Avrupa ülkelerindeki - Türk aleyhtarı, ırkçı davranışlara ve özellikle şiddet eylemlerine karşı tepki göstermesi (gene geçen haftaki yorumumda belirttiğim gibi) gereklidir. Hatta gerek Ankara'nın, gerekse Avrupa'daki Türklerin o yazıda sıraladığım birtakım önlemleri süratle alması da şarttır. Ama bütün bunlar akılcı biçimde, soğukkanlılıkla ele alınacak konulardır.
Krefeld olayının bir aile faciasından ibaret olması, kuşkusuz Türklere karşı belirli kesimlerden saldırı, kundaklama gibi olayların varlığını örtbas edecek değildir. Yani Almanlar, bunu örnek gösterip, ülkede Türklere ve yabancılara karşı yaygınlaşan akımı ve eylemleri, yok farzedemezler. Son olay üzerine, Türkiye'de bazı politikacıların yanlış laflarını kendilerini haklı göstermek için kullanamazlar.
Türkiye ve Avrupa'daki Türk kurumları, elbet kendilerine karşı tehdit oluşturan ırkçı hareketlerin, yabancı düşmanlığının ve hele şiddet eylemlerinin sıkı takipçisi olacak, bunlara son verilmesi için gerekli girişimleri yapacak, önlemler alacaktır.
Bunu yaparken, ağız bozarak, kışkırtıcı sözler sarfederek tepki göstermeye gerek yok. Böyle bir davranış olsa olsa geri teper.
* * *
KREFELD olayının yarattığı fırtınanın ardından yapılması gereken iş, Türk ve Alman yetkililerinin gerek Türklerin durumu, gerekse ikili ilişkiler, gerekse AB üyeliği konusunu içeren bir gündemle, masaya oturup yakınlaşma ortamı oluşturmalarıdır.
Sağduyunun hakim olması, herhalde Almanya'da da hükümetin, siyasi partilerin ve kamuoyunun önemli bir kesiminin, körü körüne Türk aleyhtarlığı yapmak istemediğini göstermesi için bir fırsat olacaktır.
Bu fırsatı yaratmak da şimdi Ankara'ya düşüyor.

Yazara Emailkohen@milliyet.com.tr