Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


WASHINGTON


Türk devlet adamlarının her dış gezisinde aynı tartışma çıkar: Görüşmeler ya "çok başarılı" geçmiştir; ya da "fiyasko" ile sonuçlanmıştır!.
Bu kez de Başbakan Ecevit'in Başkan Clinton ile görüşmesi konusunda böyle zıt görüşler ortaya atılıyor. Kimine göre, Beyaz Saray'daki konuşmalardan "bir şey çıkmadı"; kimine göre ise görüşmeler "çok iyi geçti"...
Bizce - çoğu zaman olduğu gibi - gerçek bu iki görüşün ortasında. Başarılar da var, başarısızlıklar da...
Değerlendirmeyi şu iki sorunun ışığında yapmak lazım: Ne istedik ki elde edemedik? Karşı taraf ne talep etti ki, biz razı olduk?
* * *
Bu seyahat başlamadan, iki temel konuda kamuoyunda abartılmış veya yanlış beklentiler yaratıldı. Biri "yardım", diğeri de Kıbrıs konusunda.
Yardım alanında en önemli talep ABD hükümetinin garantisinde tahvil ihracı ile ilgili olacaktı. Ama daha buraya gelmeden bundan vazgeçildi. Hatta Washington'a gelinir gelinmez, üst düzey yetkililer ziyaretin amacının para istemek olmadığını vurguladılar. Dolayısı ile örneğin bu tahvil yolu ile yardım isteme konusu gündeme dahi getirilmedi...
Ama başka türlü "destek" istendi tabii. Örneğin tekstil kotalarının artırılması, askeri yardım (FMS) borçlarının hafifletilmesi, Irak ambargosundan kaynaklanan kayıplara çare bulunması gibi... Bu konularda, dün de belirttiğimiz gibi, derhal somut bir sonuç alınmadığı doğru. Ama Beyaz Saray'daki bir toplantı ile bu işlerin halledileceğini beklemek zaten imkansızdı. Clinton olsa olsa bu konularda ortaya net bir destek sözü verebilir ve bir süreci başlatabilirdi. Bunu da bir ölçüde yaptı. Bu söz samimi mi ve sonuç verir mi? Göreceğiz. Ama böyle bir destek vaadinin sağlanması, olumlu bir gelişme.
Tabii, bundan daha iyi sonuç, Washington Enstitüsü Türkiye Bölümü Direktörü Alan Makovsky'nin yayınladığı raporunda belirttiği gibi, Clinton'ın depremi gerekçe göstererek özel bir yardım jesti yapması olurdu. Ama anlaşılan, bunun mali ve teknik (Kongre onayı dahil) zorlukları nedeni ile, böyle bir" bonkörlük gösterisi" yapmayı göze alamadı. Bu olsaydı, elbet ziyaretin "başarı" hanesi daha parlak görünecekti...
* * *
KIBRIS sorununa gelince: Bu konuda beklenmedik ve olumlu bir gelişme oldu. Clinton, adada 1974 öncesi duruma dönüş olamayacağını beyan etti.
Türk tarafının her vesile ile vurguladığı bu hususun ABD Başkanı tarafından bu şekilde resmen açıklanması önemli. Gerçi Washington öteden beri bu eğilimi taşıyordu. Ama bunun Clinton tarafından Ecevit ile görüşmesi sırasında beyan edilmesi, Türkiye ve KKTC açısından bir kazanç... Ve tabii eski statüye dönüşü hayal eden Kıbrıs Rumları için cesaret kırıcı bir durum...
Ama buna karşılık, Clinton "şartsız ve direkt Kıbrıs görüşmeleri" üzerindeki ısrarını da ortaya koydu. Bunun sağlanması için özel temsilcisi Al Moses'i haftaya bölgeye göndereceğini açıkladı. Bu belki Denktaş'ı pek memnun etmeyecek. Ama açıkçası görüşmelerin başlaması konusunda daha esnek davranmak, taktik bakımdan önemli bir geri adım sayılmaz. Hele sürekli "retçi" pozisyonunda görünmenin yaratacağı sakıncalar hesaba katıldığında...
Ecevit Clinton ile görüşmesinden sonra, Kıbrıs konusunda herhangi bir baskı ya da dayatma ile karşılaşmadığını ve Türk tarafının esas görüşünden (yani konfederasyondan) vazgeçmediğini söyledi ki, bu doğrudur.
Bu konuda da Beyaz Saray'daki görüşmenin sonucuna olumsuz bakmak insafsızlık olur...



Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr