Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İNGİLTERE'nin, ABD'nin teşviki ile, Kıbrıs konusunda bir süreden beri bir "hazırlık çalışması" içinde olduğu biliniyordu. Bu girişimin amacı, 1997'nin Kıbrıs'ta "çözüm yılı" olmasını sağlamak olacaktı.
Bu girişim çerçevesinde İngiltere Dışişleri Bakanı Malcolm Rifkind, bu hafta ilk önemli adımı atmış bulunuyor.
Rifkind, önce Klerides, sonra da Denktaş ile yaptığı görüşmelerde 10 maddede topladığı "görüşlerini" etraflıca ortaya koydu. Ardından Lefkoşa'da, Yeşil Hat üzerindeki Ledra Palas'ta düzenlediği basın toplantısında, bu 10 noktayı özetle içeren bir açıklamayı gazetecilere dağıttı.
Diplomatlar bu kağıdı "plan" veya "öneri paketi" gibi sıfatlarla tanımlamaktan çekiniyorlar ve bunun kesinleşmiş bir belge olmadığını, sadece bazı "fikirler ve telkinler" içerdiğini vurguluyorlar.
Rifkind'in sunduğu "fikirler"in yanı sıra, bunun bir İngiliz Dışişleri Bakanı'nın Kıbrıs'a 33 yıldan beri yaptığı ilk resmi ziyaret olması ve de bu gezinin Türk kesimini de kapsaması önemli bir gelişmedir.
Rum tarafının başta Rifkind'in Yeşil Hat'tan KKTC'ye geçişine karşı tepki göstermesine rağmen, programın Londra'da tasarlandığı biçimde uygulanması, Türk tarafını sevindirmiştir.
Rifkind ile görüşmenin başında Denktaş kendisine bu memnuniyetini dile getirirken, böyle bir ziyaret için 33 yıl beklendiğini ve bu zaman zarfında İngiltere'nin bir garantör devlet olarak adada olup bitenlerle pek ilgilenmediğini hatırlatmaktan da geri kalmadı!
Bunlar belki "küçük olaylar"dır; ama Kıbrıs'ta bunların ayrı bir anlamı - ve önemi - oluyor!..
* * *
GELELİM Rifkind'in "on nokta"sına: Bunlara "toptan" bakıldığında, Türkleri de, Rumları da hem memnun, hem de rahatsız edecek hususlar var. Genel hatları ile, bu görüşler, BM'nin (Türk tarafınca kabul edilen) ünlü "Fikirler Dizisi"ndeki parametrelere uygundur. Ama o BM belgesinin dışında veya o "fikirler"le tam çakışmayan noktalar da var.
Bu nedenle, Türk tarafı, Rifkind'in ortaya serdiği görüşlerin bir kısmı ile mutabık değil.
Bu boylamda Denktaş'ın görüşme sırasında dile getirdiği iki önemli nokta var.
Birincisi, garantilerle ilgili. KKTC, Türkiye'ye müdahale hakkını veren garanti anlaşmasının aynen yürürlükte kalmasında ısrarlı. Türkler kendi güvenliklerini sağlayan tek faktörün bu anlaşma olduğuna inanıyorlar. Oysa Rum tarafı öteden beri buna karşı çıkıyor ve Türk ordusunun bu anlaşma çerçevesinde yaptığı müdahaleyi ve adadaki varlığını "istila" ve "işgal" olarak görüyor.
Rifkind "orta yolu" bulmak için, sunduğu taslağın 5'inci maddesinde, bir yandan "uluslararası garantiler"den, diğer yandan da "tarafların kabul edeceği uluslararası kollektif güvenlik önlemleri"nden söz ediyor. Bunun pratikteki anlamı şudur: 1960 garanti anlaşması - şimdilik - kalkmayacak, ancak adaya güvenliği sağlamak amacı ile, uluslararası bir güç gönderilecek. Bu, NATO veya AB ağırlıklı çokuluslu bir ordu da olabilir. Türk tarafı, bunun sonuçta Türkiye'nin müdahale yeteneğini fiilen ortadan kaldırmasından korkuyor...
* * *
DENKTAŞ'ın karşı çıktığı ikinci husus, gene Rifkind'in taslağının 9'uncu ve 10'uncu maddelerinde yer alan AB üyeliğine ilişkin noktalardır.
Kıbrıs Türk lideri, daha önce İngiliz ve diğer "Kıbrıs özel temsilcileri" ile yaptığı görüşmelerden edindiği izlenime dayanarak, bunun sonuçta Güney Kıbrıs'ı AB üyeliğine kabul etmek, Türkiye'yi ve Türk tarafını dışlamak anlamına geleceğini düşünüyor. Denktaş bunları Rifkind'e de açıkça söyledi.
Bununla beraber, taslağın dikkatle kaleme alınan ifadelerinde, Kıbrıs'ın AB'ye dahil edilmesi ile ilgili müzakerelerin, 1997'de bir çözüme ulaşıldığı takdirde iki bölgeli federasyon" adına yürütülebileceği de belirtiliyor. Diğer bir deyişle, bu ifadeler, Kıbrıs - AB ilişkileri konusunda, yürütülen "havuç ve sopa" diplomasisini yansıtıyor...
* * *
RİFKİND'in "fikirleri"ne ve özellikle 7'nci maddede önerilen "başbaşa müzakereler"e Türk tarafının "hayır" demesi söz konusu olamaz.
Bu maddede bu görüşmelerin BM gözetiminde 1997'nin ilk yarısında mutlaka yapılması ve yılın ilk haftalarında hazırlıkların başlaması gerektiği vurgulanıyor.
Yani, Kıbrıs için yılbaşından hemen sonra bir süreç başlatılıyor.
Diplomasi çarkı, tarafları (ve tabii Türk tarafını) zorlayacak.
Buna şimdiden hazırlanalım...