PERU'da "Tupac Amaru" gerillalarının Japon Büyükelçiliği'ne karşı giriştiği saldırı, terörizme karşı nasıl bir tavır alınması gerektiği konusunu yeniden gündeme getirdi.
Bu olayda, bir kez daha görüldü ki, uluslararası toplantılarda ortak bir politika izlemek için harcanan çabalara, hatta bir konsensüse varıldığı izlenimini veren resmi beyanlara rağmen, böyle bir görüş birliği - ve hele bir kararlılık - yok.
Uluslararası camia için en kolay iş, terörizmi kınamaktır. Ne var ki, terörizmin kendisini değil, başkasını zarara uğrattığı hallerde her ülke, kendi çıkarlarına göre hareket etmeyi yeğliyor.
Lima'daki olay, bunun son örneğidir.
Öteden beri terör sorunu ile karşılaşan Peru yönetimi, Japon Elçiliği'ni basan teröristlerin şartlarını reddetmiş ve kararlı bir tavır sergilemiştir. Terörizmle ilgili toplantılarda savunulan ilke de budur.
Ancak, terörle Peru gibi fazla haşır neşir olmamış olan Japonya için, öncelikli konu kendi insanlarının hayatıdır. Bu nedenle Tokyo, Japon kökenli Peru Cumhurbaşkanı üzerinde esnek davranması için ağır baskı yaptı. Yani Japonların verdiği mesaj şu: "Prensipleri bırak, insanlarımızı kurtarmaya bak!.."
ABD, İngiltere ve terörizm konusunda duyarlı birçok devletlerin Lima'ya mesajı ise, daha baştan, geri adım atılmaması ve kararlı bir tavır sergilenmesi yönünde oldu. Sonuç kanlı ve dramatik olsa bile...
* * *
TERÖRİZM ile cenkleşen ülkelerin halinden, ancak aynı durumla karşılaşan ülkeler anlıyor.
ABD, İngiltere, İspanya, Fransa gibi ülkelerin bu gibi durumlarda kararlı davranılması gerektiğini savunması da bunu gösteriyor.
Bu alanda Türkiye'nin geçirdiği deneyim, ilginçtir.
Türkiye 1970 - 80'li yıllarda "Asala"nın eylemleri ile karşılaşırken Avrupa ülkeleri, Ankara'nın uyarılarına kulak asmıyordu. Ermeni terör hareketi Fransa'ya sıçradığı ve Fransız hedeflerine yöneldiği zaman, Fransız hükümeti sert önlem almaya başladı...
Aynı şey, PKK'nın Avrupa ve dünyanın diğer bölgelerindeki faaliyetleri için de söylenebilir. Örneğin Almanya da, Türkiye'nin Kürt eylemcilerine karşı hoşgörülü davranmamasını istediği zaman, bu uyarıları ciddiye almamıştı. Ta ki, Alman vatandaşları bu eylemlerden zarar görmeye başlayıncaya kadar...
Bugün hala teröre karşı dayanışma göstermeyen ülkeler (komşularımız dahil) ilerde bizzat şiddet eylemlerine sahne olurlarsa, herhalde tutumlarını değiştirmekte gecikmeyeceklerdir.
Bu ülkeler, o zaman terörün tercih edilecek bir mücadele yöntemi olmadığını, teröristlerin - kendilerine gerilla, özgürlük savaşçısı, fedai, devrimci, mücahit, vs. gibi isimler de takılsa - nerede olursa olsun giriştikleri eylemlerin asla desteklenmemesi gerektiğini daha iyi anlayacaklardır...
* * *
GERÇEKTEN terör belasını yok etmek için, terörizmin tanımından ona karşı alınması gereken tavıra kadar, her alanda bir görüş birliği, tutarlılık ve dayanışma gerekiyor.
Ne yazık ki, bugün bu yok.
Ülkeler, bu konuda kendi özel durumlarına ve çıkarlarına göre, bir tavır almayı tercih ediyorlar.
Açıkçası Türkiye de buna dahildir. Örneğin Türkiye'nin İran'la yakınlaşması, son günlerde Ankara ile Washington arasında anlaşmazlığa neden olmuştur. ABD İran'ı desteklediği çeşitli militan gruplar nedeni ile, "uluslararası terörizmin başlıca kaynaklarından biri" sayıyor. Aslında Türkiye de İran'ın PKK'ya ve Türkiye içindeki bazı gruplara arka çıkmasından rahatsız. Ancak buna rağmen, Türkiye İran'ın bu yanını geri plana itiyor veya İran'ın öncelikle Türkiye'yi rahatsız eden faaliyetlerine son vermesini istiyor.
Ankara Suriye'yi PKK'ya yataklık yaptığı için terörizmi destekleyen bir ülke olarak görüyor. Büyük olasılıkla Şam PKK'ya karşı tavrını değiştirirse, Ankara da artık Suriye'yi "uluslararası terörizmin arkasındaki ülke" olarak görmeyecek...
Rusya, değişik bir yüzle PKK'nın Moskova'daki faaliyetine göz yumuyor. Ama Türkiye'yi, Çeçenleri teşvik etmekle suçluyor...
Kısacası, terörizm karşısında uluslararası camiada tam bir tutarlılık ve birlik yok. Bu da, tabii eylemcilerin işine yarıyor...