TÜRKİYE’nin ABD ile İran arasında arabuluculuk rolünü üstlenmesi şansı nedir? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu hafta “New York Times” gazetesine verdiği demeçte, yeni Obama yönetimi ile Tahran arasında böyle bir rol oynamaya hazır olduğunu ve bunun “yararlı olacağına inandığını” söyledi.
Başbakan’a göre, Barack Obama’nın başkan seçilmesi, ABD-İran ilişkilerinde yeni bir fırsat yaratıyor.
Gerçekten Obama’nın seçim kampanyasında söyledikleri, Washington’un İran politikasında bir değişiklik olacağı beklentisini yarattı. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın Obama’ya tebrik mesajı göndermesi, yeni Başkan’ın da bu mesajı değerlendirmekte olduğunu ve yakında buna cevap vereceğini açıklaması da bu umutları artırdı.
İşte Başbakan Erdoğan, böyle bir hava içinde, arabuluculuk önerisini ortaya attı.
Aslında Türkiye “İran krizi”nde geçen yazın başlarında devreye girmiş, “kolaylaştırıcı” diye tanımlanan bir rol üstlenmişti. Bu kez Başbakan’ın önerisi, şimdiye kadar yapılandan biraz farklı görünüyor.
Daha önce Türk diplomasisi “İran nükleer krizi”nin çözümüne yardımcı olmak için, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ve Almanya’dan oluşan “Altılar” grubu ile, Tahran arasında bir “kolaylaştırıcı” rol oynamaya çalışmıştı. Bu kez Başbakan’ın yapmak istediği şey, öncelikle yeni ABD yönetimi ile Tahran arasında bir iletişim sağlamak ve aralarını bulmaya çalışmaktır.
Erdoğan hevesli
Başbakan Erdoğan, bölgesel sorunların çözümü için daha önce de arabuluculuk misyonunu yüklenmiştir. Bunun sonuncusu, İsrail’le Suriye arasında başlattığı -ama İsrail’deki hükümet krizi nedeniyle kesilen- arabuluculuk faaliyetidir.
Erdoğan hükümetinin bu tür misyonlar konusunda hevesli olmasının çeşitli nedenleri var.
1) Türkiye gerçekten bu tür diplomatik girişimler için en müsait olan nadir ülkelerden biri. Sebebi de, ilgili taraflarla iyi ilişkiler içinde olması, onların güvenini ve böyle bir misyon için desteğini kazanmasıdır.
2) Türkiye, bulunduğu coğrafyada artık yeni sürtüşmeler -ve özellikle askeri çatışmalar- istemiyor. Ankara mevcut anlaşmazlıkların müzakere yoluyla halledilmesine katkı sağlamakta yarar görüyor.
3) Türkiye bölgesel bir aktör olarak etkinliğini artırmak istiyor. Bu çerçevede Başbakan’ın da bu tür misyonlar yüklenerek dünyanın önde gelen liderlerinden biri olarak görünmek istediği de açık.
Gerçekten şimdiye kadar Türk diplomasisinin üstlendiği bu tür roller, ülkeye -ve hükümete- bir hayli itibar ve saygınlık kazandırmış bulunuyor.
Gözler Obama’da
Başbakan’ın ABD ile İran arasında arabuluculuk konusunda yaptığı öneriye Washington’dan ve İran’dan resmi bir tepki gelmedi. Obama herhalde görevi devralmadan bu konuda tutumunu belli etmeyecek.
Dolayısıyla Türkiye’nin böyle bir rol üstlenme şansının ne olduğunu şu anda kestirmek imkânsız.
Türkiye “Altılar” ile İran arasında “kolaylaştırıcı” rolünü oynarken, İran krizinin dosyalarına iyice nüfuz etti, bilgi ve deneyim kazandı, ama açıkçası, uzlaşma yolunda en ufak bir ilerleme olmadı.
ABD başta olmak üzere “Altılar” İran’ın uranyum zenginleştirme programından vazgeçmesini istiyor; İran ise nükleer programını sürdürmek konusunda kararlı. Yani mesele tamamen kilitlenmiş durumda. Ve şimdi herkes, ocak ayından sonra Obama yönetiminin nasıl bir tavır alacağını merakla bekliyor.
Bakalım o zaman Türkiye’ye de -Başbakan’ın önerdiği cinsten- bir iş düşecek mi?