Arap dünyasındaki yeni realiteye en rahat ayak uydurabilecek ülkelerin başında Türkiye geliyor.
Yeni realite derken kastettiğimiz şey, Arap Baharı sonucunda Kuzey Afrika’daki ve Ortadoğu’daki birçok ülkede İslam kökenli grupların öne çıkması ve yönetim katına kadar yükselmesidir.
Ankara’nın bu yeni realite karşısında bir sıkıntısı yok. Aksine, Türkiye’nin bu bağlamda avantajlı durumda olduğu dahi söylenebilir.
Ortadoğu’daki gelişmelerle yakından ilgili olan pek çok ülke için böyle bir sıkıntı var.
ABD’den Rusya’ya, Fransa’dan Çin’e, İsrail’den İran’a kadar pek çok ülkenin liderleri ve stratejistleri, yeni realite karşısında nasıl bir tutum alınması gerektiği üzerinde harıl harıl çalışıyorlar.
Dün de belirttiğimiz gibi, İran‘ın bu konuda ciddi sıkıntıları var. Ama asıl en sıkıntılı durumda olan İsrail’dir. Bölgede İslam kökenli partilerin giderek nüfuz kazanmaları ve hatta -bir koalisyonun başında da olsa- iktidara gelmeleri, İsrail’i ürkütüyor.
İsrail’in endişesi, Mısır gibi komşu ülkelerde İslamcıların yönetime geçmesi halinde, aralarındaki “soğuk barış”ın bozulacağı ve yeni bir gerginlik dönemine girileceğidir. İsrail’de bazı liberal çevreler İsrail hükümetinin bölgedeki yeni realiteyi dikkate alarak daha esnek politikalar geliştirmesi gerektiğini belirtiyorlar; ama Netanyahu yönetimi pek bu görüşte değil. Ama Netanyahu da yeni durumun İsrail’i bir açmaz karşısında bıraktığını kabul ediyor...
Tehdit mi, fırsat mı?
Batı ve özellikle ABD, yeni realiteye ayak uydurmanın yollarını arıyor.
Gerek Amerikalılar gerekse Avrupalılar Arap dünyasındaki yeni İslamcı yönetimlerle iyi ilişkiler kurmanın bir zaruret olduğunu anlıyorlar. Bu ülkeleri kaybetmemenin başka yolu yok. Hele bu ülkelerdeki İslamcı gruplar “ılımlı” cinstense, yani (İran gibi) Batı’ya düşman değillerse, ilişkileri eskisi gibi sürdürmek pekala mümkün olabilir. ABD ve Batı ülkeleri bölgede dinci yönetimlerle (Suudi Arabistan gibi) sıkı ilişkiler içerisinde değiller mi?
Batı’da Arap dünyasındaki İslami gruplarla şimdiden iyi bir diyalog ve işbirliği kurulması lehinde güçlü bir trend var. Dünkü “Guardian” başyazısında Batı’nın ılımlı İslamcı partilerin iktidara gelmesini bir “tehdit değil, bir fırsat” olarak değerlendirmesi gerektiğini belirtti...
İşte Batı, böyle bir tartışma ortamı içinde, Arap dünyasındaki yeni realite karşısında yeni strateji arayışını sürdürüyor...
Adaş ve yandaş
Başta belirttiğimiz gibi Türkiye için bu iş daha az sıkıntılı ve daha kolay.
Ankara Arap ülkelerinde öne çıkan İslamcı gruplarla anlaşmakta zorluk çekmiyor. AK Parti’nin bu gruplarla öteden beri yakın ilişkileri var.
Fas’taki “Adalet ve Kalkınma Partisi”nin, Mısır’daki Müslüman Kardeşler’e bağlı “Özgürlük ve Adalet Partisi”nin isimleri dahi, bu yakınlığın bir sembolü.
Nitekim bu partilerin -özellikle Tunus’taki En Nahda’nın- liderleri, AK Parti’ye yakınlıklarını ifade etmenin dışında, Türkiye’nin deneyimlerine çok değer verdiklerini her vesile ile söylüyorlar.
Gerçi Arap dünyasında herkes (özellikle radikal İslamcılar) “Türk modeli”ne pek sempati beslemiyor; birçok Arap aydını da Türkiye’nin bölgede “büyük birader” gibi hareket etmesine açıkça karşı çıkıyor. Ama gerçek şu ki, Başbakan Erdoğan Arap coğrafyasında en popüler yabancı lider; Türkiye de en gözde örnek konumundadır.
Batılıların Türkiye’nin bölgedeki rolünü ve etkinliğini ha bire övmeleri de boşuna değil.
Arap Baharı’nın bölgede yarattığı yeni realite, Türkiye’ye işte böyle bir avantaj sağlıyor...
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025