Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Geçen cumartesi günkü yazımızda, Afganistan'da askeri harekattan sonra barışın nasıl korunacağı ve Kabil'de nasıl bir yönetimin kurulacağı konusunda planlar hazırlanmakta olduğunu ve her iki alanda Türkiye'ye önemli bir rol verilmesinin düşünüldüğünü belirtmiştik.
Ankara'da da değerlendirilmekte olan bu "çifte misyon"un, şimdiki askeri operasyonları kapsamadığını, altını çizerek vurgulayalım. Hala öne sürülen spekülasyonların aksine, bu aşamada Türkiye'nin Afganistan'a asker göndererek harekata bilfiil katılması söz konusu değil. Bu yönde ne ABD'den bir talep var, ne de Türkiye'den böyle bir istek.
Ama Türkiye, şimdiki çatışmalardan sonraki dönemi düşünmek, Afganistan'da barışın korunmasında ve ülkenin yeniden yapılanmasında nasıl bir rol oynayabileceğini planlamak zorundadır.
Bunun için var olan nedenleri görmezlikten gelemeyiz.
* * *
BU nedenlerin başında, Türkiye'nin coğrafyası geliyor. 11 Eylül saldırısını izleyen olaylar karşısında Türkiye'nin seyirci durumunda kalması olanaksız. Tabii kendisini bölgesel aktörlerden biri olarak görüyor ve bu bağlamda bir rol almak gereğini duyuyorsa...
Ankara'nın bölge ve dünya dengelerini değiştirecek yeni oluşumların dışında kalmaması için önemli bir neden de, bu değişiklikleri - kendi çıkarlarına uygun biçimde - denetlemek ve yönlendirmek ihtiyacıdır. Bugün Afganistan'da, yarın bölgenin bir başka yerinde meydana gelebilecek gelişmeler, Türkiye'nin stratejik çıkarlarını, hatta güvenliğini etkileyebilir. Türkiye'nin jeostratejik öneminden söz ediyorsak, bu ancak bölgedeki yeni oluşumlarda söz sahibi olması ve yönlendirici bir rol oynaması ile bir anlam taşır.
Türkiye'nin böyle bir misyon üstlenmesini gerektiren bir başka neden de, terörizmle mücadeledeki statüsüdür. Bu alanda çok çekmiş olan ve uluslararası terörizmi ve bunun kaynağını oluşturan aşırı akımları bir tehdit olarak gören Türkiye'nin bu mücadelede yer almaması düşünülemez. Türkiye, bugünkü konjonktürde, hem kendi iç rejimi (laik, demokratik), hem terörizme karşı savaştaki deneyimi ile, bir model olarak ağırlığını kullanmak avantajına sahiptir.
* * *
YUKARIDA belirttiğimiz gibi, Afganistan'la ilgili olarak Türkiye'nin yeni dönemde katılabileceği iki işlev vardır.
* Birincisi, kurulması tasarlanan uluslararası (belki de Müslüman ağırlıklı) bir barış gücünde yer almaktır. Türkiye açısından önemli olan, bu gücün görevinin "barışı kurmak" değil, "barışı korumak" olması koşuludur. Tabii buna bir de, oluşturulacak barış gücünün buralarda görev yapmasının, yerel örgütler ve halk tarafından da kabul görmesi gerektiği eklenmelidir. Bu şartlarla Türkiye'nin - daha önce Balkanlar'da olduğu gibi - Afganistan'da da askeri bir varlık göstermesi mümkündür.
* İkinci
işlev, Afganistan'ın siyasal yapılanması ile ilgilidir. Taliban sonrası dönemde Kabil'deki siyasal boşluğun nasıl doldurulacağı konusunda ne Afganistan'da, ne de uluslararası camiada bir görüş birliği vardır. Aslında Türkiye bu konuda bir konsensüsün sağlanmasında rol oynayabilir. Hatta, Türkiye böyle bir toplantıya ev sahipliği de yapabilir.
Evet, Afganistan'da barışın korunması ve yeni siyasal düzenin kurulması alanında Türkiye'nin oynayabileceği - ve oynaması gereken - önemli roller vardır. Bunlar bazı riskler taşımıyor değil. Ama yeni oluşumların dışında kalmak, herhalde daha büyük sakıncalar taşır.