Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

FİLİSTİN Yönetimi lideri Mahmud Abbas’ın ardından Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in Türkiye’yi ziyareti, Ortadoğu politikasında yapılan bir “ince ayar”ın daha görünür hale gelmesini sağladı.
Doğru veya yanlış, Türkiye’nin Gazze krizi sırasında aldığı tavır, bölünmüş Arap dünyasının belirli bir kesimine daha çok meylettiği izlenimini yaratmıştı.
Bu kanaat sadece Türk diplomasisinin kriz boyunca daha çok “Hamas kulvarı”nda boy göstermesinden kaynaklanmıyordu. Olayları yakından izleyenler, Türkiye’nin o kulvardaki girişimlerini, ön planda görünen diğer güçlerle temasını sürdürerek gerçekleştirdiğini biliyordu.
Açıkçası, bu izlenimi yaratan, daha çok Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın o günlerde peş peşe yaptığı konuşmalardı. Başbakan’ın söylemi, Hamas’a bir hayli yakın ve sıcak, buna mukabil, Abbas yönetimine veya El Fetih’e karşı daha mesafeli ve soğuk görünüyordu.
Gene o günlerde düzenlenen gösterilerde bu yönde açık bir tavrın sergilenmesi, Türkiye’nin Araplar arasındaki taraflardan birine daha fazla sempati ve destek gösterdiği izlenimini güçlendirdi.

Balans ayarı
TÜRK diplomasisi bunun farkındaydı kuşkusuz. Nitekim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı Ali Babacan Türkiye’nin pozisyonuna açıklık getirmeye çalıştılar.
Mahmud Abbas ve Hüsnü Mübarek’in Türkiye ziyaretlerini bu çerçevede değerlendirmek gerek. Her iki ziyaret sırasında söylenenler, Ankara’nın gerek El Fetih’e gerekse Mısır’a yakınlığının ve desteğinin tam olduğu mesajını verdi.
Türkiye’nin böyle bir “balans ayarı” yapmaya özen göstermesi, Ortadoğu sorunlarında (sadece İsrail ile Filistin ve diğer Arap ülkeleri ile değil, aynı zamanda Filistinlilerin ve Arapların kendi aralarındaki uyuşmazlıklarda da) oynamak istediği aktif rol için çok önemli.
Gazze krizi sırasında, “Arap sokakları” Mısır ve diğer bazı Arap ülkelerinin tutumuna sert bir şekilde karşı çıktı. Ancak özellikle Mısır hükümetinin Gazze’de ateşkesin kesilmesi için “başrol”ü oynadığı bir gerçek. Nitekim Mısır, Fransa’yı yanına alarak, sadece çift yanlı devamlı bir ateşkes için değil, aynı zamanda sınır kapılarının açılmasını, boykotların kalkmasını, Gazze’nin yeniden inşası için, kapsamlı bir planı da hayata geçirmeye çalışıyor.
Diğer bir deyişle, “Arap sokakları”na bakıp Mısır’ın bölgede fazla bir şey yapamayacağı sonucunu çıkarmak doğru değil.

Roller dağıtılırken...
Kabul etmeli ki, Mısır (ve aynı zamanda Fransa) bu diplomatik girişimlerde şimdiye kadar sahnede ön planda görünmeyi başardı. Gazze’deki trajedinin sona erdirilmesinde, tabii ki Türkiye’nin de önemli katkısı oldu. Bu rolü sınırlı olarak daha çok “Hamas kulvarı”nda oynamış olsa da...
Önümüzdeki günlerde ve haftalarda, Gazze sorunu kadar, diğer anlaşmazlıkların ve bu arada Abbas-Hamas uyuşmazlığının çözümü için girişimler daha çok yoğunlaşacak. Mısır-Fransa ikilisinin çabalarını mutlaka ABD’nin aktif olarak devreye girişi izleyecek. Obama yönetimi, şimdi buna hazırlanıyor.
İşte bu yeni aşamada, Türkiye’nin taraf tutmayan, taraflara güven telkin eden, her adımını (ve sözünü) dikkatle seçen bir bölgesel güç olarak rahatlıkla devreye girebilir. Ankara bu rolü bir “taşeron” olarak değil, “bir ortak” sıfatıyla oynayabilir. Bunun yolu da, inisiyatifi elinde tutan başlıca aktörlerle bir arada olmaktır.
Son temaslar böyle bir yolun seçildiğini gösteriyor.