Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Zorluklar bundan ibaret değil, başka faktörler de var: Türkiye'nin demokrasi, insan hak ve özgürlükler, yasal düzenlemeler ve uygulama gibi alanlarda öteden beri belirtilen kriterleri ve koşulları harfiyen yerine getirmesi isteniyor. Türkiye bu yönde bir hayli mesafe kat etmiş de olsa, hâlâ bazı eksikliklerin bulunması, sıkıntı yaratıyor...Bunlar yetmezmiş gibi, AB şimdi şartlar listesine bir yenisini ekleme çabasında: Birliğin yeni üyeleri "sindirebilme kabiliyeti"... Verilen mesaj açık: Birlik Türkiye gibi nüfusu büyük, siyasal ve ekonomik sorunları bulunan, farklı kültürdeki bir ülkeyi kendi içinde entegre etmekte çok zorlanabilir ve bu durumda onu üyeliğe kabul etmekten de cayabilir... TÜRKİYE'nin AB ile müzakere sürecini -daha işin başında- zora sokan bir dizi neden var. Bu hafta Lüksemburg'daki Ortaklık Konseyi ile hükümetlerarası toplantılarda ve Brüksel'deki AB zirvesinde görüldüğü gibi, bu nedenlerin başında Kıbrıs'la ilgili öne sürülen şartlar geliyor. Rum kesiminin Türk limanlarının açılmasına ilişkin talebine diğer üye ülkelerin de arka çıkması, gerçekten aşılması zor görünen bir engel oluşturuyor... Bütün bu olumsuzluklara rağmen, AB'nin resmi tavrı, Türkiye ile müzakere sürecini açık tutmaktır. Bazı ülkelerin kamuoyu (başta Fransızlar) Türkiye'yi AB içinde görmek istemese de, hükümetler ve sorumlu mevkide bulunan siyasile, onu uzaklaştırmak veya kaybetmek lüksüne sahip olmadıklarının farkındalar.Bunun da nedeni açık: Türkiye'nin coğrafyası, siyasi pozisyonu, ekonomik potansiyeli, kültürü ve Avrupa ile bütünleşme isteği, AB liderlerinin gözünde, onu dışlanmaması gereken bir ülke konumuna getiriyor. Ne var ki, Birlik Türkiye'yi "dışlamamak" ile "içine almak" seçenekleri arasında bocalayıp duruyor. Her fırsatta öne sürülen talep ve şartların ardındaki asıl neden, işte bu ikilem ve tereddüttür...Bu açıdan bakıldığında Türkiye, AB ile bütünleşme yolunda, Avrupalılara cazip görünen veya onların çıkarları açısından değer taşıyan "kartlarını" iyi kullandığı oranda başarılı olacaktır.Nedir bu "kartlar"? Stratejik konumu... Güvenlik ve savunmaya katkısı... Ekonomik potansiyeli... Enerji koridoru olma şansı... Arap-İslam dünyasına örnek pozisyonu... AB'ye çok kültürlülük özelliğini kazandırma olanağı... Ne alır, ne dışlar! Bu faktörler, bir demet halinde bir arada sunulduğu zaman, daha ikna edici oluyor. Bunlardan sadece biri üzerinde durmak, her zaman Avrupalı muhataplara mantıklı gelmeyebilir.Örneğin, Türkiye'nin güvenlik ve savunma alanındaki olası katkısı, AB içinde "geniş ilgi ve destek" gören bir argüman değil. Gerçi Türkiye'nin Balkanlar'da ve Kafkasya'da Avrupa için "güvenlik sağlayan" ("security provider") bir güç olabileceği biliniyor. TSK'nın Bosna'daki katkısı bunun bir örneği. Şimdi AB'nin Kongo'ya da asker göndermesi gündemde ve buna da Türkiye'nin katılması söz konusu.Ancak tek başına bu katkılar, AB'deki havayı Türkiye'nin lehine çevirmeye yetmiyor. Hafta başında İstanbul'da yapılan bir sempozyumda, Türk konuşmacıların dile getirdiği Türkiye'nin güvenlik konusundaki katkılarını, Avrupalı akademisyenler prensipte kabul etmekle beraber, onların daha çok Türkiye'nin örneğin ekonomik alandaki potansiyelini ve enerji koridoru olarak taşıdığı önemini vurguladıklarını gördük...Türkiye'nin elbet AB'yi etkileme bağlamında oynayabileceği güçlü kartlar vardır. Ama dediğimiz gibi, bunlar bir demet halinde topluca sunulduğunda bir ağırlık taşıyor... skohen@milliyet.com.tr İkna etmenin yolu