Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sami Kohen

YABANCI başkentlerin Yılmaz hükümeti hakkında bir değerlendirme yapmaları için zaman henüz erken; ama ilk tepkiler olumlu ve daha doğrusu umutlu görünüyor.
Batılı çevrelerde özellikle şu noktalar üzerinde duruluyor:
* Türk demokrasisi son geçirdiği sarsıntıdan sonra, şimdi toparlanıyor. Yeni koalisyonun sivil, demokratik ve laik rejimi pekiştirme hedefini - hükümet protokolünde de - vurgulaması, cesaret verici. Böylece son zamanlarda rahatsızlık yaratan irtica belirtilerinin, darbe söylentilerinin ve toplum içindeki gerginliklerin giderilmesi şansları artıyor.
* Yeni hükümetin insan hakları ve Güneydoğu ile ilgili sorunlara öncelik vermesi, Türkiye'nin imajının düzelmesi açısından önemli bir gelişme sayılıyor.
* Beklentilerden biri de, yeni hükümetin son dönemde Türkiye'nin dış politikasında görülen iki başlılığa ve zikzaklara son vermesidir.
Bundan böyle Türk dış politikasının, hedefleri ve davranışları ile, daha net ve tutarlı hale geleceği umuluyor.
* * *
DIŞİŞLERİ Bakanlığı'na İsmail Cem'in getirilmesi memnuniyet vericidir.
Cem, dış politika ve dünya sorunları ile çok yakından ilgili, bilgili, dengeli ve deneyimli bir siyaset adamımızdır. Türkiye'yi uluslararası forumlarda - ve bu arada Avrupa Konseyi'nde - başarı ile temsil etmiş olan Cem'in dış çevrelerde saygı duyulan ve itibar gören bir kişiliği vardır.
Bunlar, Türkiye'nin şu sırada karşılaştığı dış politika sorunlarına çözüm getirilmesine yardımcı olacak nitelikler...
Yılmaz hükümeti içte olduğu kadar dışta da Türkiye'nin çok ciddi ve ivedi meselelerle karşı karşıya bulunduğu bir zamanda işi devralıyor.
AB ile ilişkilerden Kıbrıs görüşmelerine kadar birçok konu, Türk diplomasisinin yaratıcılığını, inisiyatifini ve cesaretini bekliyor.
İsmail Cem'in ilk işi, bu konuları hükümetin - ve Türkiye'nin - gündemine getirmek olacaktır.
Bunda zorlanmayacağını umuyoruz...



Çin'e ve Hong Kong'a geçmiş yıllarda yaptığım seyahatlerde ilgililere merakla sorduğum sorulardan biri de, komünist "dev"in nasıl olur da kapitalist "minik" İngiliz sömürgesini yutmaya kalkışmadığı idi.
Gerçekten Beijing - özellikle dünyaya meydan okuduğu Mao döneminde - isteseydi, Hong Kong'u "kurtarabilirdi". Onu alıkoyan, dün gece yarısı sona eren 99 yıllık "kira" anlaşması değildi. Hatta, bunun İngiltere ile bir savaşa yol açacağı kaygısı da değildi.
Çinliler bunun nedenini hep şöyle izah ediyorlardı: "Hong Kong, Çin'in dünyaya açılan kapısıdır". Gerçekten de yıllar boyunca bu serbest liman, Kıt'a Çin'inin dünyaya açılmasında, iki yollu bir trafiğin köprüsü olmuştur. Çin ekonomisinin hızlı gelişmesinde Hong Kong'un "koloni" statüsü ve "kapitalist" sistemi, büyük rol oynamıştır.
Şimdi de, "kontrat" uyarınca, 99 yıllık sürenin bitiminde, Çin İngiltere'nin bu son önemli kolonisini devralmış bulunuyor. Hem de, ekonomik yapısını değiştirmeyeceği - yani "tek devlet, çift sistem" - garantisi ile...
* * *
NEDEN değiştirsin ki? Hong Kong, dünyanın en gözde sanayi, ticaret ve finans merkezlerinden biri. Fert başına milli geliri 25.000 dolar. Döviz rezervi 70 milyar dolar...
Çin, Hong Kong'un ekonomik düzenine dokunmayacak. Kaldı ki, bugünkü Çin de, Mao'nun Çin'i değil. O da liberal ekonomiye kaymış durumda. Hong Kong'un yanıbaşındaki Güney Çin sahillerinde, bugün Hong Kong gibi serbest ticaret merkezleri var (Şenzın gibi)...
Ekonomik alanda, Hong Kong'un "Çinleştirilmesi" söz konusu değil, çünkü Çin "Hong Kong"laşıyor". Ancak siyaset alanında henüz bu böyle değil. Hong Kong halkında (ki önemli bir kısmı, vaktiyle Çin'den kaçan mülteci ailelerinden oluşuyor) Çin'in, komünist rejimini kendilerine de empoze edebileceği korkusu var. Oysa Hong Konglular, refah düzeyleri kadar demokrasinin de, eskisi gibi devam etmesini istiyorlar. Beijing sonuna kadar buna razı olacak mı? Bakarsınız, Çin'de Hong Kong'dan kaynaklanan demokrasi rüzgarları da esmeye başlayıverir!..

Yazara EmailS.Kohen@milliyet.com.tr