Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AB’nin üst organlarından çıkan her dönemsel belge -Komisyonun “İlerleme Raporu”ndan Konseyin “Ortak Tutum Belgesi”ne kadar- Türkiye’de tartışma konusu olur.
Kendi siyasal eğilimlerine ve AB’ye bakış açılarına göre, kimileri bu belgelerin içeriğini şiddetle yerer, kimileri beğenir, kimileri de genel hatlarıyla kabullenir...
Dün Türkiye ile AB arasındaki en yüksek karar organı olan Ortaklık Konseyinin benimsediği “Ortak Tutum Belgesi” için de aynı şey söylenebilir.
AB açısından bu 17 sayfalık belge, “Türkiye’deki durumun objektif bir fotoğrafını” oluşturuyor ve üyelik yolunda Ankara’nın yapması gereken işleri sıralıyor.
Türkiye açısından bu belge de, bundan öncekiler gibi hem olumlu, hem olumsuz noktalar içeriyor. Belgede doğru tespitler olduğu kadar, tek yanlı veya yanlış değerlendirmeler de var...
Ancak bu yılki “Ortaklık Tutum Belgesi”ni değerlendirirken, üzerinde durulması geeken husus, Fransa’nın itirazlarına rağmen, “katılım” ve “üyelik”  terimlerinin yer almış olmasıdır. Bu da Türkiye’nin bu hususta dik durması sayesinde oldu. Diğer bir deyişle, belki de belgenin en olumlu yanı, korkulan olumsuzluğun önlenebilmiş olmasıdır!

Sözcükler önemli
Bu gibi belgelerde kullanılan terimler ve ifadeler, çok önemsenir. Bunlar Konseyin (veya Komisyonun) tavrını, niyetlerini yansıtır. Bu bakımdan Fransa’nın baştaki engelleme gayretine rağmen, sözü geçen iki sözcüğün belgede yer almasını Türkiye lehinde bir gelişme saymak gerek.
Belgede AB Konseyi’nin Türkiye’de olumlu saydığı bazı ilerlemeler (TCK’nın 301. maddesinde yapılan değişiklikten, Vakıflar Yasası’nın kabulüne kadar) sıralanıyor. Bu arada müzakere sürecinde açılan fasıllara da değiniliyor. Aslında 2 yıldan beri sadece 6 fasılın açılabilmiş olması, sürecin ne kadar ağır işlediğini ortaya koyuyor. Bunun sorumluluğunun kime ait olduğu malum. Belge bunun derinliğine inmiyor...
Belgede son siyasal gelişmelerle ilgili tespitler ve mesajlar var. Bu arada parti kapatma girişimlerine genişçe yer veriliyor. Bu bağlamda Türkiye’de yargının bağımsızlığına işaret ediliyor, ancak bu davaların sonucunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu’nun standartlarına uyması gerektiği belirtiliyor...
Bunun dışında, ifade özgürlüğünden kadın haklarına kadar çeşitli alanlarda AB ile uyum sağlayacak reformlara hız verilmesi tavsiye ediliyor ki, bunlar daha önceki raporlarda da yer alan hususlardır.

Küsmeye gerek yok
Benzer eski mesajlar, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması ve Patrikhane’nin “ekümenik” sıfatının kabul edilmesi gibi konularda da tekrarlanıyor. Aynı şey, Güneydoğudaki Kürtlerin kültürel hakları için de söz konusu...
Açıkçası belgedeki bazı eleştirel veya uyarıcı ifadeler, Türkiye’de de sıkça dile getirilen istekleri yansıtıyor. AB’den böyle mesajların gelmesine kızmaya ve hele küsmeye gerek yok.
Buna karşılık AB’nin -kendi içindeki farklı seslerin de etkisiyle- bazı konularda takındığı haksız veya yanlış tavırlar var. (Kıbrıs konusunda olduğu gibi)... Bunların böyle bir belgede yer alması, aslında pratikte fazla bir “kıymeti harbiye” taşımıyor.
Türkiye AB ile uzun yolculuğunda, bu tür belgeler konusunda yeterince tecrübe kazanmıştır. Yapılacak şey, belgelerde doğru görünen adımları atmak, tartışmalı konularda da muhatapları ikna etmeye çalışarak yola devam etmektir.