DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül'ün Washington ziyaretini, - özellikle Türk - ABD ilişkilerinin olumsuz bir seyir izlediği bir sırada yapıldığı da dikkate alınırsa - başarılı saymak gerekir.
Gezi öncesindeki yazımızda belirttiğimiz gibi, Gül'ün üst düzey Amerikan yetkilileri ile görüşmelerinden beklenen iki şey vardı: Birincisi, 1 Mart ve 4 Temmuz olaylarının ikili ilişkilerde yarattığı hasarı onarmak, ikincisi de bundan böyle işlerin normale dönmesini sağlayacak yeni bir ortak anlayış sağlamak...
Bu iki açıdan, Dışişleri Bakanı'nın ziyaretinden beklenen sonucun alındığı söylenebilir.
Gül Ankara'ya dönüşünde, Türk - ABD ilişkilerinde şimdi "yeni bir dönemin başladığını" belirtti. Hükümetler arasındaki ilişkiler açısından, bu öyle olabilir. Ama kamuoyu açısından (ki buna siyasi partilerin ve Meclis'in geniş bir kesimini de katabiliriz) son olayların yarattığı kırgınlığın ve şüphelerin dağılması o kadar kolay olmayabilir. Herhalde kamuoyu düzeyinde, "yeni dönem"in başlaması, zaman alacaktır...
***
GÜL'ün Washington ziyareti, - zamanlamasının da bir sonucu olarak - daha çok Irak'a Türk askerinin gönderilmesi konusuna endekslendi. Türk medyası Washington'daki yoğun görüşmelerin daha çok bu yönünü işledi... Türkiye açısından bu konunun önemli ve güncel olması nedeni ile ön plana çekilmesi doğal. Ama ziyareti ve kapsamlı görüşmeleri sadece bu açıdan değerlendirmek, eksiklik olur.
Şunu da unutmamalı: Irak'a Türk askeri gönderme konusu, Gül'ün gezisinden önce, iki Amerikalı komutanın Ankara'yı ziyaretleri sırasında ortaya çıkmıştı. Yani Gül Washington'a gitmeseydi bile, Türkiye'de bu konudaki tartışmalar başlayacaktı. Bir bakıma Gül özellikle Rumsfeld ve Powell ile yüz yüze konuşmalarında Türkiye'nin tutumunu net olarak ortaya koyma fırsatını bulmuş oldu.
Gül'ün çevresindeki kaynaklardan ve görüşmeleri izleyen Amerikalılardan aldığımız izlenim Türk tarafının Irak'a asker gönderme konusunda "bağlayıcı" sayılabilecek hiçbir "taahhütte" bulunmadığı; ABD tarafının da Türkiye'nin böyle bir "söz"ü anlamında "yanlış bir algılama" içinde olmadığı yönündedir. Bunun böyle olması çok önemli, çünkü anımsanacağı gibi, malum tezkenin yol açtığı kriz "yanlış mesajların ve algılamaların" sonucu idi. Bir Türk diplomatının deyişi ile "bu kez böyle bir şey olması için sebep yok", çünkü pozisyonlar karşılıklı olarak net biçimde ortaya kondu.
Amerikalılara göre artık top Türkiye'de. Yani Ankara istediği yönde karar vermekte serbest... Peki, karar olumsuz olursa bunun tepkisi veya "yeni dönem"de ilişkiler üzerindeki etkisi ne olur? Bunun henüz net bir yanıtı yok...
***
IRAK'a asker gönderme dışında, Gül'ün yaptığı görüşmelerle ilgili haberlerde pek üzerinde durulmayan başka konular vardı. Daha önemlisi, bir "vizyon" da vardı. Bu da, Türkiye'nin Irak'ta ve Ortadoğu'da oynayabileceği rol, hükümetin Kıbrıs dahil karşılaştığı kronik sorunların çözümüne ilişkin yeni yaklaşımı ve Türkiye'nin demokratik rejimini geliştirmek suretiyle oluşturduğu model ile ilgili...
Gül'ün bu konularda Amerikalı muhataplarına verdiği mesajlar, gerçekten yeni bir stratejinin ve vizyonun işaretini veriyor. Bu, Türk - ABD ilişkilerinin "yeni dönem"de daha sağlıklı gelişmesinde esas etken olabilir...