Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

SON dakikada bir aksilik çıkmazsa, Kerkük - İskenderun boru hattı 5 yıl sonra bu sabahtan itibaren tekrar işlemeye başlıyor.
Irak'a Körfez krizinin başından beri uygulanan ekonomik ambargo, "sınırlı" petrol satışı ile kısmen de olsa hafifletilmiş oluyor.
Geçen Mayıs'ta BM Güvenlik Konseyi'nde kabul edilen 986 sayılı karar, Irak'a 6 ayda 2 milyar dolar tutarında petrol ihraç etme izini veriyor. Bu meblağın yüzde 50'si (bir milyar dolar) ile, Irak, yiyecek ve ilaç satın alabilecek. Paranın yüzde 30'u, yani 600 miyon doları, savaş tazminatına, yüzde 5'i BM'nin denetim harcamalarına, yüzde 15'i de (300 milyon dolar) Kuzey Irak'taki Kürt halkına "insancıl yardım"a ayrılacak.
Her şey yolunda giderse, 6 ayın bitiminde, bu izin bir altı ay daha uzatılabilecek, yani Irak aynı şartlarla 4 milyar dolar petrol satabilecek.
Bu kararın yürürlüğe girmesinin en önemli yanı bizce Irak'la ilgili "psikolojik engel"in kalkmasıdır. Uluslararası camia, sınırlı da olsa, Bağdad ile yeniden iş yapmaya başlıyor. Gerçi prensipte ambargo kalkmıyor; ancak bu yönde önemli bir adım atılıyor ve ilerisi için umutlar doğuyor...
* * *
BU gelişmeden en çok memnun olan ülkelerin başında Türkiye geliyor.
Kerkük - İskenderun hattının işletmeye açılması ile Türkiye sadece petrol geçişinden 6 ayda 120 milyon dolar temin edebilecek. Türkiye, Irak'ın 1 milyar dolarlık yiyecek ve ilaç ithalatında da önemli bir pay alacak. Böylece 6 ay içinde Türkiye'nin toplam 500 - 600 milyon dolarlık bir gelir sağlaması bekleniyor. Ayrıca boru hattı sayesinde İskenderun bölgesinde ekonomik bir canlanma görüleceği de umuluyor.
Kuşkusuz bu Türkiye'nin son 5 yılda Irak'a karşı ambargodan uğradığı zararı (bunu yan etkileri ile 30 milyar dolar olarak tahmin edenler var) karşılamaz. Ama, gene de, "zararın neresinden dönülse kardır" demek lazım. Bu "sınırlı" olayın yarattığı yeni ortam, hiç olmazsa "daha karlı" bir dönem için umut veriyor...

İŞADAMI Rahmi Koç'un dediği gibi, Türk - Yunan ticaret hacmi bugünkü 400 milyon dolardan örneğin 2 milyar doları bulursa, ülke yöneticileri bunu kaale almak ve politikalarını ona göre ayarlamak zorunda kalırlar.
Gene Koç'un deyişi ile, eğer kanlı bıçaklı Araplarla İsrail masaya oturup barış yapabiliyorsa, Türklerle Yunanlılar haydi haydi anlaşabilmelidir...
Türk işadamlarının, yanlarına sendikacıları ve gazete sahiplerini de alarak, Atina'ya yaptıkları "barış çıkarması", bu tür mesajların duyulmasına vesile oluyor.
Bu mesajlar, hükümet yetkililerinin ve politikacıların sık sık duymaya alıştığımız demeçlerindeki üsluptan ne kadar da farklı!
Çeşitli işveren kuruluşlarının ve sendikaların, Atina'daki Türk - Yunan Ortak İş Konseyi toplantısını fırsat bilerek, bu farklı mesajı vermek cesaretini göstermelerini alkışlamak gerek.
Yunan basını dahi, bu girişime sıcak bakıyor ve bu kez kendi kamuoyuna kriz ve gerilimi körükleyen değil, aksine dostluk ve işbirliğini destekleyen bir hava yansıtıyor.
* * *
İKİ buçuk yıl önce, Türk - Yunan İş Konseyi'nin Atina'da düzenlediği toplantıya, gene önde gelen Türk işadamları, benzer bir barış çıkarması yapmaya teşebbüs etmişti. O zaman "Hürriyet"ten Ertuğrul Özkök ve "Sabah"tan Mehmet Barlas ile bu satırın yazarı, heyete katılmıştı.
Atina'ya varışta aynı dostluk lafları edildi. Ama lafın ötesine geçilmedi. Papandreu yönetiminin gölgesi, basının üzerine öylesine düşmüştü ki, tek bir Yunan gazetesi bu girişimden söz etmedi, bizim de Yunanlı meslektaşlarımızla buluşup görüşmek isteğimiz gerçekleşemedi.
Şimdiki "çıkarma"nın gördüğü ilgi, özellikle yeni Yunan işadamları kuşağının birlikte iş yapmak ve barışa katkıda bulunmak hususundaki arzuları, gerçekten umut veriyor.
Bu arzu, yazarlar, sanatçılar, çeşitli meslek kuruluşları - ve de "sokaktaki adam" - tarafından da her fırsatta dile getiriliyor.
Hükümet yetkilileri, politikacılar bu seslere kulak verseler, çok şey değişecek...