Zorla güvenlik olmaz!Avrupa Birliği'nin bir Acil Müdahale Gücü kurma niyeti, NATO için bir dert kaynağı oldu.
Batı'nın bu iki "kardeş örgütü" arasındaki anlaşmazlık, Kuzey Atlantik Konseyi'nin Brüksel'deki toplantısında cereyan eden tartışmalarla iyice yüzeye çıktı.
Türkiye kendisini birdenbire bu tartışmaların ortasında buluverdi. Hatta bazı müttefikleri tarafından, kurulması tasarlanan Acil Müdahale Gücü ile ilgili projeyi - AGSK'yı - engellemekle suçlandı.
Aslında AGSK konusunda NATO ile AB arasındaki uyuşmazlığın "Türk engeli" dışında başka nedenleri de var. En önemlisi özellikle Fransa'nın bu Gücü, gerçekte NATO'dan ayrı, daha "özerk" bir AB Ordusu olarak oluşturmak arzusudur. Nitekim halen AB Dönem Başkanı olan Fransa, bu Acil Müdahale Gücü'nün operasyonlarını planlayacak ayrı bir karargah kurulmasını istediğini gizlemiyor. Bu ise, NATO'ya "rakip bir güç" fikrine karşı olan ABD'nin sert tepkisine yol açıyor.
Bu temel konuda görüş ayrılıklarının ve şüphelerin Brüksel'de tamamen giderilebildiğini söylemek zor...
* * *
AGSK konusu Türkiye'yi bu kez NATO platformunda da zor duruma düşürdü. Brüksel'deki toplantıda Türk tarafı "uzlaşmaz" veya "engel" olarak suçlanmak pahasına, görüşünü ısrarla savundu.
Mesele şudur: AB, son Nice zirvesinde de onaylanan Acil Müdahale Gücü'nün bazı operasyonlari için, NATO'nun desteğine muhtaç. Bu güç, AB'nin 15 üyesinin vereceği karara göre gerek görüldüğü bölgelerde barışı koruma ve insancıl yardım gibi operasyonlarda kullanılacak. Ne var ki, AB çoğu zaman bu operasyonlar için NATO'nun mevcut tesislerinden ve diğer olanaklarından yararlanmak isteyecek. Bu takdirde NATO'ya başvuracak.
Türkiye, NATO üyesi ve kendi topraklarında bu tür operasyonlara destek olacak kolaylıklara sahip. Ama AB üyesi değil.
Şimdi, AB destek için NATO'ya başvuracağı zaman, Türkiye'den yararlanmak isteyecektir. Örneğin, "bize falan tesisten veya malzemeden yararlanmak olanağını verin" diyecektir.
Türkiye prensip olarak AB Gücü'ne yardım etmeye, hatta buna katılmaya hazır. Ancak özellikle kendi hassas bölgesindeki operasyonlar için "karar verme, planlama ve hazırlık sürecinde" yer almak istiyor.
Gerçi AB, böyle hallerde Türkiye ile "sıkı temas ve istişare" içinde olacağını söylüyor; ama onu karar mekanizmasına sokmaya razı değil. Bu hak sadece "üyelere" ait!
* * *
ANKARA'nın bu konudaki ısrarı çeşitli nedenlere dayanıyor.
Bir Türk diplomatının deyişi ile, "bizim bölgedeki olası operasyonlar, her şeyden önce kendi güvenliğimizi ilgilendirir. Bizim içinde olacağımız herhangi bir harekatın karar ve hazırlık sürecinde mutlaka yer almamız gerek. Aksi halde olmayacak sürprizler ve oldu - bittilerle karşılaşabiliriz"...
Özellikle Kafkasya, Balkanlar ve Ege bölgesinde düzenlenebilecek misyonlar için öne sürülen bu argüman aslında birçok NATO müttefiği tarafından anlayışla karşılanıyor. Ama onların da resmi tutumu "aman sorun yaratmayın, anlaşın" şeklinde olmuştur. Oysa, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Faruk Loğoğlu'nun belirttiği gibi, "zorla güzellik olmayacağı gibi, zorla güvenlik de olmaz"...
Bildirideki yuvarlak laflara rağmen, bu konuda gerçek bir anlaşma sağlanabilmiş değil.
Bu da Türkiye ile AB arasındaki güvensizliği gösteren ve ilişkilerde yeni bir soğukluk yaratacak olan bir gelişme...