Myanmar’daki (Birmanya’daki) kasırga felaketinin en dramatik yanı, ölü sayısının yüz bine doğru tırmanmasının ve evsiz kalanların 2.5 milyonu bulmasının yanı sıra, ülkeyi yöneten askeri cuntanın dışarıdan gelebilecek her türlü yardıma kapılarını kapalı tutmasıdır.
Bu nedenle, bu dehşet verici doğal afetin etkilediği bölgeye zamanında yeterli kurtarma malzemesi ve yardım ekipleri sevk edilemedi. Halen felaketten iki hafta sonra, yüz binlerce insan açlık, susuzluk, hastalık tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor.
Bu vahim durumun sorumluluğu, ülkeyi dünyadan koparan ve “her şeyi biz kendimiz hallederiz” zihniyetiyle yöneten, Birmanyalı cuntaya ait.
Neyse ki, askeri yönetim, nihayet dün, kısmen de olsa, kapılarını dış yardıma açabileceğinin ilk işaretini verdi. Generaller ASEAN adıyla anılan Güneydoğu Asya Milletler Topluluğu’nun felaket bölgesine sağlık ekipleri gönderme önerisini kabul ettiler. Gerçi bu, “çok geç kalmış, çok sınırlı” bir karar. Uluslararası camia (ve özellikle ABD, Fransa, İngiltere gibi Batılı ülkeler) kasırgadan hemen sonra, geniş çaplı yardım malzemesi, sağlık hizmetleri ve parasal destek vaat etmişti. Bu ülkelere ait yardım malzemesiyle dolu savaş gemileri, Myanmar sahillerine sevk edilmişti.
Egemenlik bahanesi
Şimdi bu gemiler hâlâ o sahillerde bekliyor. Generallerin ASEAN ile anlaşmasının tüm yabancı ülkelerin yardımlarını -ve de ekiplerini- kapsayıp kapsamayacağı belli değil. ASEAN’dan gidecek ekiplerin ne ölçüde serbest çalışabilecekleri de henüz bilinmiyor.
Bununla beraber, generallerin ülkenin kapılarını bu iş için “aramaları” dahi, önemli bir tavır değişikliği. Bu değişiklikte kuşkusuz ülkenin uğradığı büyük felaketle başa çıkamayacaklarını sezmelerinin ve uluslararası camianın -ve bu arada komşu ASEAN ülkelerinin- yoğun baskılarının büyük payı var...
Bu “sınırlı” açılıma rağmen, generallerin “egemenlik” konusundaki hassasiyetlerinden vazgeçtiğini sanmıyoruz.
Myanmar’ı 40 küsur yıldır “demir yumruk”la yöneten askeri cunta, bu aşırı duyarlılığı, daha çok kendi varlıklarını ve mevkilerini korumak için bir gerekçe (veya bahane) olaak kullanıyor. Askerlere göre bu rejimin bekası, ülkenin her türlü dış etkilerden ve özellikle emperyalist güçlerin emellerinden uzak tutulmasına bağlı.
Önce insan hayatı
Son kasırga felaketi, bu “egemenlik” kavramını uluslararası platformda tartışmaya açtı.
Genelde uluslararası camia (sadece Batılı ülkeler değil) bir hükümetin, kendi halkını “egemenlik hakkı”nı öne sürerek, felakete ve ölüme mahkûm edemeyeceğini savunuyor. Bu bağlamda, BM’de alınmış kararlar da var. En sonuncusu 2005’te “Dünya Zirvesi”nde alınan ve bu gibi hallerde BM üyelerinin “insancıl müdahale” hakkını tescil eden bir karar.
Yani, buna göre, kendi halkını gereği gibi “koruma sorumluluğunu” yerine getirmeyen hükümetlerin itirazlarına karşı, uluslararası camia, siyasal, ekonomik, hatta askeri önlemler alabilir...
Şu sırada Myanmar cuntasının, daha çok diplomatik girişimlerle yola getirilmesine, yani dış yardımlara kapılarını açmasına çalışılıyor.
“Zorla yardım” olur mu?
Evet, kendi rejimini korumak için kendi vatandaşlarının hayatını hiçe sayan bir yönetimin itirazlarına rağmen, “zorla yardım” olur. Tabii sırf insan hayatını kurtarmak söz konusu olunca...