Ancak "kayıt dışı" konuşmalarımızda konuyu ne denli yakından izlediklerini görüyoruz. Kendileri de zaten, bu konuda yaşanan hararetli tartışmalardan, türban meselesinin ötesinde, Türkiye'nin genel yönelişi hakkında ipuçları edinmeye çalıştıklarını gizlemiyorlar. Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın türban serbestisini "AB kriterleri"ne bağlamasının AB diplomatları arasında yarattığı "şaşkınlığı" son yazımızda aktarmaya çalıştık. Babacan'ın işi "AB perspektifi"ne oturtmaya çalışmasına karşılık, konuya "Türkiye'nin iç işi" diye bakan söz konusu diplomatlar, türban meselesiyle ilgili olarak resmi açıklama yapacak durumda değiller. AB üyesi ülkelerin büyükelçileri veya kıdemli diplomatlarının son günlerde bize aktardıkları ve kuşkusuz merkezlerine geçtikleri kriptolara da yansıttıkları -bazı görüşlerini şu şekilde özetlemek mümkün:Toplumda yaratılan tansiyona rağmen türban konusunun üzerine kararlılıkla gitmesi, AKP'nin istese AB için öncelikli olan 301 ve azınlık vakıfları gibi konularda da aynı iradeyi sergileyebileceğini gösteriyor. Bu iradenin gösterilmemesi, doğal olarak, hükümetin AB konusundaki ciddiyetinin artarak sorgulanmasına neden oluyor. Türban serbestisi Avrupa'da, "Türkiye'de demokrasi ve özgürlükler yolunda atılan bir adım" olarak görülmüyor. Türkiye'nin giderek "İslamlaştığını" ve Batılı değerlerden uzaklaştığını gösteren yeni bir örnek olarak kabul ediliyor. Böylece Türkiye'ye karşı olanların değirmenine su taşınıyor. Türkiye karşıtlarına koz Türkiye'de dini konularda var olan "mahalle baskısı" (neigborhood pressure) göz ardı edilemez. Üniversitelerde türbanlı öğrencilerle aynı kesime dahil erkek öğrencilerin kümeleşmeleri halinde, diğer öğrencilere baskı yapmaları olasılığı ciddiye alınmalıdır. Zira konu basit bir "kişisel inanç" meselesi değil. Bu inancın gereği olarak topluma yayılmaya çalışılan bir "yaşam biçimi" de söz konusu. Sorun hızla, "türbanlıların hakları" meselesi olmaktan çıkıp türbansızların hakları meselesine dönüşebilir. Türban tartışması aynı zamanda Türkiye'de bir "siyasi muhalefet" diye bir olgunun kalmadığını gösteriyor. Türbana karşı olanlar çareyi askerde, mahkemede ve sokakta arıyorlar. Çünkü Meclis'te görüşlerini savunabilecek güçlü bir muhalefet yok. Meydanın böyle boş böyle kalması AKP'yi din eksenli başka adımlar atması için de cesaretlendirecektir. Meydan AKP'ye kaldı Türban konusunda laik kesimin de hatası var. Mesele, liberal bir anlayışa dayanan bir "idari tasarruf" olarak, yani "üniversitelerde kılık kıyafet serbestisi" şeklinde ele alınabilirdi. Oysa laik kesimin bu konuda başından beri takındığı sert tutum, karşı tarafı da radikalleştirdi ve işi toplumu bölen ideolojik bir çatışma haline dönüştürdü. AB diplomatlarının bu sözleri bile, yapılması gereken onca reform varken, hükümetin türban konusuna ağırlık verip Türkiye'de siyasi tansiyonu artırmasının yarattığı endişeleri ortaya koyuyor. Dışişleri Bakanı Babacan "Bu tartışmalar dışarıda imajımızı bozuyor" derken aslında haklı. Fakat bu imajın niçin bozulduğunu çok daha iyi analiz etmesi gerekiyor bizce. sidiz@milliyet.com.tr Laik kesimin hatası