Bu oylama da, tıpkı 1 Mart tezkeresi için yapılan oylama gibi, tarihe geçecek. Meclis kararının doğruluğunu veya yanlışlığını ise zaman gösterecek. Bunu görmek için de aslında fazla beklemek gerekmeyecek. Şimdi önemli olan şey, ciddi yansımaları olacak bir uluslararası misyonu üstlenmeye hazırlanan Türk askerine moral verecek yaklaşımlar sergilemektir. Israrla sürdürülecek kısır tartışmaların ise bu açıdan getireceği bir yararı yok. Misyonun kendisine gelince, bu esas itibariyle bir barışı sağlama ve insani yardım temin etme misyonu olacak. İşin içinde "Hizbullah'ın silahsızlandırılması" meselesi de var tabii. Bütün tartışmaların odaklandığı husus da bu zaten. TBMM, 192 ret oyuna karşılık 340 kabul oyuyla hükümete Birleşmiş Milletler'in 1701 sayılı kararı gereğince Türk askerini Lübnan'a gönderme yetkisini verdi. Hükümet bu yetkiyi gerek gördüğü şekilde kullanacak. Ancak, Lübnan'a asker göndereceğini söyleyen hiçbir ülke bu görevi yerine getirmeye hazır olduğunu açıklamış değil. Onun için Türkiye bu konuda yalnız değil. BM kararları ne derse desin, herkes biliyor ki bu kararlar ancak üyelerin uygulama konusundaki iradelerinin gittiği yere kadar gidiyor.Peki, Hizbullah bu durumda, İsrailli askerleri kaçırırken ortaya koyduğu türden bir provokasyonda bulunur mu? İsrail de, bunu bahane ederek, BM askerlerinin güvenliğini hiçe sayıp yeni ve orantısız bir karşı saldırıya geçer mi?Bunlar imkânsız şeyler değil. Ancak mevcut durumda pek olası da değil. Dünyanın gözü Lübnan'ın üzerindeyken, taraflardan hiçbiri "barışı tehdit eden tahrikçi" olarak görünmek istemez. 'Tahrikçi' görünmek istemezler Hizbullah lideri Hasan Nasrallah da zaten, "İsrail'in böyle bir tepki göstereceğini bilseydim askerleri kaçırma emrini vermezdim" şeklinde bir itirafta bulundu. Yani, o da olanların karşısında sarsılmış durumda. Bu nedenle, münferit kimi olaylar bir yana, BM gücünün büyük sıcak çatışma durumlarıyla karşılaşma ihtimali düşük görünüyor. Onun için bizde bazı şeyleri boş yere tartışıyoruz. Ateşkes korunabilir ve siyasi cephede istikrarı artıran adımlar atılabilirse, o zaman çatışma olasılığı iyice azalacaktır.Bu arada, siyasi cephede de önemli gelişmeler beklenmeli. Lübnan'da askeri olan ve bu nedenle barış konusunun sürüncemede kalmasını istemeyen ülkeler bunun için baskı yapacaklardır. Bu durumda, ABD ve İngiltere'den çok, AB'nin devrede olması olasılığı yüksektir. Çatışma ihtimali az Hariri suikastından sonra "Lübnan dostu" görünen Washington'un, bu ülkeyi tahrip etmesi için İsrail'e yeşil ışık yakması ABD'nin Lübnanlılar nezdindeki itibarını sıfırladı zaten. Bu yüzden Fransa ve İtalya gibi ülkelerin başrolde olmaları bekleniyor. Yalnız asker göndermekle yetinmeyip bu ülkenin yeniden inşasına da katkıda bulunacak olan Türkiye'nin de, tabii ki, bu çerçevede söyleyecekleri olacaktır. Bütün bunlara rağmen, şu an için hâlâ bir belirsizlik dönemindeyiz. Türk askeri de bu görevi böyle bir ortamda üstlenecek. Gereğini, kuşkusuz, Bosna'da, Somali'de, Kosova'da ve Afganistan'da olduğu gibi, yerine getirecektir. Fakat bunu yaparken gözü arkada kalmamalı. sidiz@milliyet.com.tr ABD'nin itibarı sıfırlandı