Perşembe gününü Roma'da, Avrupa'nın çeşitli üniversitelerinden gelen tarihçilerin arasında geçirdim. AB'nin alacağı şekil üzerine bir "beyin fırtınası" için toplanmışlardı. Ben de, toplantıyı AB dönem başkanı sıfatıyla düzenleyen Finlandiya'nın davet ettiği gazeteciler arasındaydım. Böylece, güncel konuların dar perspektifinden çıkıp ufuk açan bir perspektifte gezme şansını yakaladım. Söz konusu tarihçilerin sözlerinden, Avrupa sağının din ve kültür konularını Türkiye'ye karşı nasıl istismar ettiklerini gördüm. Zira, Avrupa tarihine geniş açıdan bakıldığında, zannedildiği kadar büyük bir dini ve kültürel birliğinin olmadığı anlaşılıyordu. Avrupa'yı şekillendiren faktörlerin sadece antik Yunan kökenli olmadığı da görülüyordu. Türkiye Avrupa'ya dahil mi? Avrupa sağına göre değil. Türkiye'nin Avrupa'ya ait olduğunu söylemek tarihi ve kültürel gerçekleri zorluyor. Türkiye'nin AB üyeliği de bu çerçevede değerlendirilmeli. Toplantının açılışını yapan, AB adaylığımızın kabul edildiği 1999 Helsinki zirvesinin kahramanlarından Paave Lipponen de bunu vurguladı. Halen Finlandiya Parlamento Başkanı olan Lipponen, "Antik Yunan'dan tiyatroyu ve demokrasiyi aldık. Bunlar elbette ki çok önemli. Ama kültürümüz bundan ibaret değil" diye konuştu.Helsinki Üniversitesi'nden Prof. Tuomas Heikkila da Avrupa'nın, bir ayağı Asya'da olan Roma İmparatorluğu'nun kapsadığı coğrafyanın tümünden etkilendiğini anlattı. Daha sonraki çağlarda, pagan, Yahudi, Müslüman ve Uzakdoğu kültürlerinin Avrupa üzerindeki etkilerinin göz ardı edilmeyeceğini belirtti. Göteborg Üniversitesi'nden profesörler Thomas Lindkvist de, bugün Türkiye'ye karşı çıkan Avrupa sağının tarihi çarpıttığını belirterek, Avrupa'nın kültürel gelişmesinin çok farklı kültürler arasındaki etkileşime dayandığını vurguladı. Lindkvist: Sağ tarihi çarpıttı Helsinki Üniversitesi'nden Prof. Teija Tiilikainen ise Avrupa'nın tarihteki bölünmüşlüğüne işaret etti. Bunun bir ekseninin Katolik Güney ile Kalvinist ve Lutheren Kuzey, diğer ekseninin ise Katolik Avrupa ve Doğu'yu temsil eden Ortodoks dünyası olduğunu belirtti. Ortak görüşlerin paylaşıldığı Avrupa'nın, bu zıt eksenler arasındaki çatışmaların arkada bırakıldığı ölçüde ortaya çıktığını söyledi. Erlanger-Nürnberg Üniversitesi'nden Prof. Klaus Herbers ise, ekonomik entegrasyonunu sağlamış olan Avrupa'nın siyasi entegrasyonunu sağlamakta aynı başarıyı gösteremediğini belirtti. Tiilikainen'in sözünü ettiği zıtlıkların "hâlâ yüzeyin hemen altında durduğunu ve arzulanan politik entegrasyonu engellediğini" kaydetti. Öte yandan, Avrupa'nın gelişmesinde en temel etkenin bilim ve laik eğitim olduğu görüşü tüm katılımcılar tarafından paylaşıldı. Prag Üniversitesi'nden Prof. Miroslav Hroch, laik ve nesnel eğitime önem veren ülkelerin benzeri gelişme süreçleri yaşadıklarını, bunun dini etkilerin ötesinde "evrensel bir gerçek" olduğunu vurguladı.Bu söylenenlerin, Avrupa'da Türkiye'yi dışlayanlar, Türkiye'de de Avrupa'yı reddedenler tarafından uzun uzun düşünülmesi gerekiyor bence. sidiz@milliyet.com.tr Siyasi entegrasyonda başarısız