Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ancak, Babacan açısından ortada bir sorun var. Türban konusunda topu bu şekilde AB'ye atması AB çevrelerinde hoş karşılanmadı. Hafta sonunda temas ettiğimiz diplomatik çevreler, her şeyden önce, AB'nin türban konusunda resmi bir pozisyonu olmadığını anımsattılar.Babacan'ın konuyu "genel özgürlükler" çerçevesine oturmasını ise pek samimi bulmadılar. Bunu bir "kılıf uydurma çabası" olarak yorumladılar. Nedeni ise malum. Konu gerçekten "özgürlükler" açısından Kopenhag Kriterleri'ne uymak ise, o zaman, Ankara'nın bu açıdan acilen yapması gereken çok farklı şeyler var. Dışişleri Bakanı Ali Babacan, üniversitelerde türban serbestisinin AB için yapılması gereken demokratik reformların bir gereği olduğunu belirtiyor. Cumartesi günü Cidde'ye uçmadan önce düzenlediği basın toplantısında, Türkiye'yi bu yoldan "birinci sınıf demokrasi" düzeyine çıkarmayı amaçladıklarını söylemiş. Örneğin Brüksel, AKP'nin 22 Temmuz 2007 seçimlerinden güçlü bir şekilde çıkmasından bu yana hükümete fikir özgürlüğü konusunda sürekli baskı yapıyor. Nitekim bu konu AB'nin seçimler sonrasında açıkladığı "beklentiler listesi"nin birinci maddesiydi.Bu arada, 301 sayılı madde de, bu konuda bir siyasi iradenin olup olmadığını göstermek açısından sembolik bir nitelik kazandı. Seçimlerden bu yana geçen zaman içinde 301 konusunda herhangi bir adımın atılmamış olması bu durumda doğal olarak dikkat çekiyor. Kamuoyumuz 301'e dayanılarak açılan davalardan ancak önemli bir kişi söz konusu olduğunda haberdar oluyor. AB Komisyonu ise, başta Türkiye'deki insan hakları örgütleri olmak üzere, çeşitli kuruluşların verilerine dayanarak bu konuda ayrıntılı bir çetele tutuyor. Bu da seçimlerden bu yana "301 davaları"nın arttığını gösteriyor. Özetle, hükümetin fikir özgürlüğünü ilke olarak benimsediğini gösteren herhangi bir gelişme yok ortada. Hal böyle olunca, Babacan'ın türban serbestisini "AB kriterlerine uyum" çerçevesine oturtup, "birinci sınıf demokrasi" hedeflediklerini belirtmesi kaçınılmaz olarak kuşkuyla karşılanıyor. Kaldı ki, Türkiye'nin "birinci sınıf demokrasi" olması için yapması gerekenler 301'i değiştirmekten ibaret de değil. Burada seçim barajının indirilmesinden, Alevi haklarının teslim edilmesine, Türkiye'deki azınlıkların korunmasından kadın haklarının güvence altına alınmasına kadar çok uzun bir liste söz konusu. Fikir özgürlüğü gelişmesi yok Bu liste ortadayken, türban meselesinin toplumu gerip bölecek şekilde ön plana çıkarılmasının diplomatik çevrelerde "Kopenhag Kriterleri"ne uyum egzersizi yerine "AKP kriterlerine uyum egzersizi" olarak görülmesi hiç de şaşırtıcı değil.Bu nedenle de hükümetin bu konuyu her şeyin önüne koyup zorlaması, Babacan'ın ima ettiği gibi, Türkiye'nin AB perspektifine hizmet etmiyor. Aksine, Avrupa'daki sağcı kesimlere Türkiye aleyhinde ek malzeme sağlıyor. Onun için, Dışişleri Bakanı Babacan'ın türban serbestisini AB için getirmeye çalıştıklarını belirtmesi samimiyetten yoksun olduğu gibi, bırakın Avrupa'yı, Türkiye'de bile kimseyi ikna etmeyen demagojiden ibarettir. sidiz@milliyet.com.tr Demagojiden ibaret