Diyarbakır milletvekillerine verdiği tartışmalı kahvaltıyla ilgili olarak ABD Büyükelçisi Wilson'un görüşlerini yorumsuz olarak aktardığım yazım da bu tür tepkilere neden oldu. Bu mesajlardan anladığım kadarıyla, Wilson'un sözleri kafalardaki bazı kurguları bozmuş. Bu mesajların arasında en çok ilgimi çekenler, bana hakaret yağdıranlar değil, "teessüflerini bildirenler" oldu. Örneğin, bir bayan okurum kızgın bir şekilde "Amerikan Büyükelçisi'nin avukatlığı sana mı kaldı?" diye sormuş ve "Teessüf ederim" diye eklemiş. Yazar olarak okurlarımızın her türlü tepkisiyle karşılaşabiliyoruz. İlke olarak gelen hiçbir mesaja yanıt vermem. Ama hepsini okurum. Çünkü bu mesajları işimin bir parçası olarak kabul ederim. Bunlar bazen "ağır hakaretler" içerir, bazen de "iltifatlar." Bazen de, en yumuşak tabiriyle, "ilginç" olurlar. Bu mesajlardan bir kez daha görüyorum ki bazı okurlarımız, bırakın diplomatların görevini, gazetecilerin görevinin ne olduğunu da pek anlamamışlar. Oysa biz ne avukatız ne de propagandist. Türkiye'de yeterince oturmamış olsa da, "Karşı tarafın da görüşünü alalım" anlayışı gelişmiş ülkelerdeki basının en temel kurallarındandır. Aynen, yine Türkiye'de yeterince işlemeyen, bir istihbaratı en az iki, mümkünse üç kaynağa doğrulatma kuralı gibi.Burada Amerikalıların kötü gazetecilik için kullandıkları meşhur sözleri akla geliyor. Taraflı, eksik veya kötü gazetecililik karşısında, kinayeli bir şekilde, "Gerçeklerin iyi bir haberi engellemesine hiçbir zaman izin vermeyin" derler. Karşı tarafın görüşü Bunun son zamanlardaki en çarpıcı örneği, "Sınır ötesi operasyon başladı, uçaklar Kuzey Irak'ı bombalıyor" haberleri oldu. Hatırlanacaktır, bu haberlerin ardından konuşan Hava Kuvvetleri Komutanı "Yok öyle bir şey, bunları nereden çıkarıyorsunuz, hayret ediyoruz" türünden bir açıklama yapmıştı.Büyükelçi Wilson'un da dediği gibi, bir diplomatın görevi bulunduğu ülke hakkında o ülkedeki tüm legal unsurlarla görüşerek bilgi edinmesini de içerir. Bunda ne "yasal" ne de "teamül" açısından bir sakınca vardır. Bir sakınca olsaydı, o zaman Atina Büyükelçimizin Batı Trakyalı Türk milletvekilleriyle görüşmesi yanlış olurdu. Aynı şekilde, Sofya Büyükelçimizin Hak ve Özgürlükler Hareketi'nin Türk kökenli milletvekilleriyle görüşmesi de hata olurdu. Oysa, söz konusu ülkelerde bazı kişileri kızdırsa da, bunların hiçbirinde bir sakınca yok. Diplomatın görevi Gazetecilere gelince, bizim görevimiz de bir konuda tüm tarafların dediklerini elden geldiğince aktarmaktır. Bir konu ne kadar tartışmalıysa, bunu yapmak daha da önemli oluyor. Bilinçli kanaatlerin oluşturulmasını sağlayan bütünlüklü bir görüntü ancak bu şekilde ortaya çıkar. Bir kesimin kafasında oluşturduğu senaryoyu veya kurguyu bozuyor diye de bu yükümlülükten vazgeçilemez. Onun için Amerikan Büyükelçisi'yle yaptığım konuşmaya kızanlara söyleyeceğin tek şey şudur:Hayır, efendim! Hiç kimsenin avukatlığını yapmıyorum. Kusura bakmayın ama sadece işimi yapıyorum, o kadar. Bunu yaparken de şu veya bu kesimi memnun etmeye çalışmak gibi bir yükümlülüğümün olduğunu sanmıyorum. sidiz@milliyet.com.tr Gazetecinin görevi