Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AB'NİN ANKARA BÜYÜKELÇİSİ MARC PIERINI, MİLLİYET'E KONUŞTU: "Belki gazeteciler çok konuşan tartışmalı biri olmadığım için hayal kırıklığı yaşıyorlar. Ama önümüzde uzun zaman alacak ağır bir işimiz var" diyen Pierini, "söz konusu değişim gerçekleşirken dikkatli olmamız lazım" diye ekliyor. "Her iki tarafta olumsuz algılamaların olduğunu" anımsatan Pierini, "bu nedenle buradaki AB Büyükelçisi'nin bazı konuları sürekli göze sokmasının, Avrupa Komisyonu'nda yürütmeden sorumlu kişilerin işini kolaylaştırmadığını" belirtiyor. "Zaten bunu yapması gerekenler büyükelçiler değil siyasetçilerdir" diyor. Büyükelçi Pierini, bu ihtiyatlı yaklaşımına rağmen, Türkiye'nin AB yükümlülükleri, sivil-asker ilişkileri, laiklik ve türban meselesi ile PKK terörüyle mücadele gibi güncel konularda önemli mesajlar vermekten de çekinmiyor.Görevine başlamasından bu yana Türk basınıyla yaptığı ilk uzun söyleşi sırasında Büyükelçi Pierini'ye sorduğumuz sorular ve verdiği yanıtlar şöyle: Tartışmalı seleflerine pek benzemeyen AB'nin Ankara Büyükelçisi Marc Pierini, geçen yıl kasım ayında Türkiye'ye gelmesinden bu yana "az konuşmak, fazla iş yapmak" yanlısı sessiz bir diplomat olduğunu ortaya koydu. Kendisi bu yaklaşımı konusunda "herhalde yaş ile ilgili bir şey" diye espri yapıyor. İlk gördüğüm şey, AB'de Türkiye hakkındaki izlenimlerle Türkiye'nin gerçekleri arasındaki uçurumdu. Buraya geldiğinizde, gelmeden önce önünüze konan en sofistike dosyaların ve notların çok ötesinde şeyler buluyorsunuz. Türkiye'nin 15 yıl sonra ne hal alacağını incelersek çok farklı bir ülke görürüz. Türkiye'deki ilk izleniminiz ne oldu? 'Türk demokrasisi olgunlaştı' Bu yıl Türkiye'ye daha yüksek bir perspektiften, yani içinde bulunduğu siyasi ortam, Ortadoğu'da oynadığı rol, Kuzey Irak ve Kürt meselesi, enerji hatları gibi konular açısından bakmaya çalıştık. Bu, Türkiye'nin müktesebat açısından süren eksikliklerini dengeleme çabası da değildi. Onu zaten yapamazsınız. Müktesebat yükümlülüklerini şu veya bu şekilde yerine getirmek zorundasınız. Ama amacımız belli konularla sınırlanmadan daha geniş bir açıdan bakmaya çalışmaktı. Örneğin şunu dedik: Bakın burada ciddi bir kriz yaşandı. Ama ne oldu? Anayasaya göre demokratik yollardan aşıldı. Bazı Türkler, memnun bazıları değil. Ama sistem işledi ve Türk demokrasisi daha da olgunlaştı. Bu arada Avrupa Parlamentosu da buradaki gerçekleri daha iyi anlayan bir rapor yayımladı. Pek çok kişi AB'nin son İlerleme Raporunun raporun şaşırtıcı derecede yumuşak olduğunu söylüyor... Hükümet reform şevkini kaybetti mi? Tam üyelik sürecinin başlamasından bu yana reformlar yapıldı tabii. Ama bu işin sonu değil. Nasıl olabilir ki? Çünkü uzun bir müzakere sürecinden söz ediyoruz. Tabii hükümetin nisanda yayımladığı "Yol haritası" da önemli. Çünkü işlerin düzenlenmesi açısından ciddi bir çabayı temsil ediyor. Son dönemde başbakan ve cumhurbaşkanından bu sürece bağlılık yansıtan açıklamalar işitiyoruz. Fakat, siyasetin yapıldığı ve teknik sorunların yaşandığı bir ortamda üyelik sürecine her gün hevesle atıfta bulunmak da kolay olmasa gerek. Fakat, bence bu sürece bağlılık gene de sürüyor. Bazılarına göre hükümet reform şevkini kaybetti. Sizce öyle mi? Öte yandan, diğer müzakere süreçlerine baktığımızda, bir ülkedeki durum ne olursa olsun, birçok şeyin "orkestra şefine", yani tüm operasyonu yürüten kişiye baktığını görüyoruz. 'Orkestra şefinin başarısı zamanla belli olur' Türkiye çok büyük ve aktif bir dış politikası olan bir ülke. Bence bu durumun yönetilip yönetilemeyeceğini zaman gösterecek. Ancak bu konuda bir şey söylemek bana düşmez. Öte yandan, Bulgar veya Rumen meslektaşlarımla konuştuğumda hepsi orkestra şefinin kilit kişi olduğunu söylüyor. Sizce buradaki "orkestra şefimiz" Sayın Babacan hem dışişleri bakanlığını hem de başmüzakereciliği aynı anda yürütebilecek mi? Müzakere edilecek 35 bölüm var. Bu devasa bir iş olacak. Tarım gibi bölümlerin çok zor olacağını şimdiden biliyoruz. Fakat, diğer bölümlerin müzakere edilmesi herhalde beş ile yedi yıl arasında biter. Hükümetin yol haritası bu açıdan gerçekçi görünüyor. Şu anda Türk-AB ilişkilerindeki yaşanan sıkıntılar nedir? Mesele 301 değil, fikir özgürlüğü Ben teknik konulardan söz ettim. Bir de tabii siyasi kriterler var ki, bunlar bu toplumun evrimi ile yakından ilgili. Ben bazı konuların bir sembol haline getirilmesine ve esas önemli olan şeylerin unutulmasına üzülüyorum. 301 de bunlardan biri. Mesele 301 değil. Mesele fikir özgürlüğüdür. Bu da 10 ila 12 yasayı ve veya maddeyi ilgilendiriyor. İkinci mesele de bu yasaların uygulanış biçimidir. Bazen gazetelerde okuyorum. Avrupa'da 301 varmış. Hayır yok. Devlete veya devletin kurumlarına dönük hakaretle ilgili yasalar var. Ama örneğin, "Avrupalılık" diye bir şey bulamazsınız. Öte yandan, burada hassasiyete neden olan tarihi ve siyasi nedenlerin olduğunu da anlıyoruz. Ancak bu konuda zaman içinde ilerleme sağlamak gerekecek. 301. madde, azınlık vakıfları gibi zor konuların da bu süre zarfında çözüleceğini düşünüyor musunuz? Ordu meselesini her gün tahrik unsuru yapmayın Söyleyebileceğim ilk şey şudur. Bu konudaki koşullar ortadan kalkmayacak; özel güvenlik durumları gibi şeyler söz konusu olsa bile. Bunu, Genelkurmay dahil, herkes biliyor. Fakat bunu her gün kullanılan bir tahrik unsuru yapmamalı. Bu konuda daha çalışmamız gerekecek. Belki de en hassas konu bu olacak. İlerleme Raporu asker-sivil ilişkilerinde de daha yapılacak çok şey olduğunu gösteriyor. 'Türban sembol olmuş' Basitçe ifade edersek AB'de ne bir dini devlete ne de askeri bir devlete yer var. Yunanistan'ın üyeliği cuntanın dağılmasından sonra kabul edildi. Portekiz ve İspanya ile müzakereler askeri rejim gittikten sonra başladı. Öte yandan, bir yabancı olarak tek bir konuya odaklanmanıza şaşıyorum. 301 gibi burada da türban bir sembol haline gelmiş. Oysa tartışmanın kendisi çok daha geniş. Buradaki soru, yargı ve akademi dünyasının, demokratik ilkelere bağlı kalarak, herkesin çıkarlarına göre yönetilip yönetilemeyeceğidir. Yoksa türban müktesebatımız yok. Bu ülkeyi etkileyici kılan şey İslamiyet, laiklik ve demokrasiyi bir arada yaşatmaya çalışması ve bu açıdan tek örnek olmasıdır. Bu nedenle bizim için çok önemli. Çünkü milyonlarca Müslüman vatandaşımız ve göçmenimiz var. Bu kişiler günlük yaşamımızın bir parçası. Birçok Avrupalı bunu görmek istemese de gerçek. Kültürümüz de bu göçmenler sayesinde zenginleşmiştir. Bir Fatih Akın örneğine bakın. Türkiye'deki laiklik tartışmaları konusundaki görüşünüz nedir? 'Savunma hakkını tanıdık' Burada bir yandan ulusal politikalar, diğer yandan da yeni yeni ortaya çıkan AB politikalarından oluşan karma bir durumdan söz ediyoruz. Bu nedenle de anlaşılması zor olan bir muhatabız. İlke olarak AB'de PKK'nın bir terörist örgütü olduğu konusunda mutabakat var. Ancak, AB bölgesinde değişik faaliyetler var. Bu bazı ülkelerde medya faaliyeti, başka ülkelerde para toplama faaliyeti, başka ülkelerde de gözaltına almalar ve ardından serbest bırakmalar şeklinde oluyor. Bu da buradaki hükümeti kızdırıyor ki, bunun nedenlerini anlıyoruz. Öte yandan, AB özde bir barış girişimi, yöntemi de diyalog ve diplomasidir. Bu nedenle dostlarımıza sorunlarını bu yoldan çözmelerini telkin etmemiz şaşırtıcı olmamalı. Örneğin, Kuzey İrlanda sorunu çok uzun sürdü ama sonunda çözüldü. Bu örneğin bir özelliği de terörist örgütü IRA'nın silahlarını çözüm sürecinin başında değil, sonunda bırakmasıydı. Ama bu durumlarda iki örnek tabii ki birbirine benzemez. Bu arada son haftalarda görülen şey, AB'nin bir bütün olarak, üye ülkelerin de münferit olarak, Türkiye'nin kendini savunma hakkını tanımalarıdır. Bu yeni bir gelişmedir. Türkiye'nin bu hakkı sorumlu bir şekilde kullanması da memnuniyet yaratmıştır. Hükümetin terörle mücadele politikasını nasıl buluyorsunuz? Başbakan, Avrupa'ya çok sitemkâr. 'Emekli generallerin sözleri önemliydi' AB sadece askeri çatışmaları önleyen bir örgüt değil. Avrupa'nın yeniden inşasıyla da ilgili. Bu nedenle Doğu ve Güneydoğu'nun ekonomik ve sosyal gelişmesine duyarlıyız. Çünkü, sorunun kökünde bu meselenin yattığını biliyoruz. Bu ülkedeki programımızın büyük bölümü de Doğu ve Güneydoğu'ya dönüktür. Doğru olanı da budur. Elbette ki daha fazlasının yapılması lazım. Bunun da Türk hükümeti ve parlamentosundan gelmesi lazım. Bu arada kültürel hakları sorunu da var ki, bunun siyasi çerçevesi biliniyor. AB sorunun ekonomik ve sosyal boyutuna katkıda bulunuyor mu? Haklısınız. Türkiye'de bu konuda süren tartışma beni şaşırttı. Buna emekli generallerin sözlerini de katıyorum. Çok ciddi bakışlarla basına çıktılar. Ama yine de sorunla yüzleşmeye çalıştılar. Bu nedenle belki de yeni bir diyalog sürecinin başındayız. Burada şunu da söylemeliyim. Bu ülkeyi bölmek için geldiğimizi söyleyenler bazen sinir bozuyorlar. AB'nin herhangi bir ülkeyi böleceği düşüncesi siyasi saçmalıktan ibaret. Biz tam tersini yapıyoruz. Böldüğümüz tek bir ülkeyi göstersinler. O açıdan yeni bir hareketlilik yaşanıyor mu sizce? DTP'ye mesajımız açık DTP'ye AB'den mutabakatla verilen mesaj açıktır. Şiddetle çözüm sağlanamaz. Herkes bunu söylüyor. sidiz@milliyet.com.tr Sizce DTP sorunun çözümü konusunda daha yapıcı olmalı mı?