Bu çerçevede Celal Talabani "Irak Cumhurbaşkanı", Mesut Barzani de "Kürt Bölgesi Başkanı"dır. Türkiye'de birçok kişinin hoşuna gitmese de, bu düzenleme yeni Irak anayasasına dayanıyor. Yani, değişmesi için anayasanın değişmesi gerekiyor. Oysa tam şu günlerde, -üstelik İstanbul'da bu anayasanın her yönüyle hayata geçirilmesi konusu, BM şemsiyesi altında, kapalı kapılar ardında ve Türkiye'nin resmi katılımıyla ele alınıyor. Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök bundan bir süre önce Irak'taki yeni gerçekleri tanımamız gerektiğini söylemişti. Bu gerçeklerden biri de Kürtlerin "yeni Irak"taki merkezi konumudur. Kısacası, "Türkiye kendilerini istemiyor" diye Talabani ve Barzani, "yok olmayacaklar." Tam aksine konumları aslında giderek güçleniyor. Zira, Irak'ın diğer bölgelerindeki kaosa rağmen, kendi bölgelerini üstelik büyük ölçüde Türk girişimcileriyle kalkındırmaya ve istikrara kavuşturmaya devam ediyorlar. Nitekim, "Kürt yönetimi" tam bu günlerde, "Diğer Irak" adı altında büyük bir tanıtım kampanyası başlatıyor. "Kürdistan"daki istikrara işaret ederek bölgeye yabancı yatırımcı ve turist çekmeyi umuyor.Bu gelişmeler devam ederken, El Hayat gazetesinde 12 Temmuz'da bu konuda uzun bir yorumu yayımlanan Sami Şoroş gibi önde gelen Iraklı Kürtler, "Ankara'nın Irak ile ilişkilerini normalleştirmekten niçin çekindiğini" soruyorlar. Kürt liderler güçleniyor Buradaki "nüans"ı kaçırmamak lazım. Iraklı Kürtler, Türkiye'nin kendileriyle olan ilişkilerini normalleştirmesini, "Irak ile ilişkilerin normalleşmesi" olarak görüyorlar. Bunda yalnız da değiller. Buna sadece ABD'nin değil, Irak Başbakanı Nuri El Maliki'nin de katıldığını yazılanlardan biliyoruz. Ancak Türkiye, Irak'taki gerçeklere direnerek Kürtlerle diyalog kapısını bir türlü aralamıyor. Bunun yanlış olduğuna inananlar arasında önemli devlet kurumlarımızın ve üst düzey yetkililerimizin de olduğunu duymak belki bazılarını şaşırtabilir. Üst düzeyde diyalog isteği Örneğin, işbaşına gelmesinin ardından gönderilen "soğuk tebrik mesajı"ndan sonra Cumhurbaşkanı Talabani'ye halen bir resmi davet gitmiş olmaması hatalı bulunuyor. Dışişleri Bakanı Gül'ün ise -bırakın Erbil'i- Bağdat'ı bile ziyaret etmemesi dikkat çekiyor. Oysa iki ülke arasında, başta PKK olmak üzere, görüşülecek çok önemli siyasi, askeri ve ekonomik konular var. Talabani'nin, Bağdat maslahatgüzarımız Aydın Sercen'i makamına çağırarak PKK konusunda atacakları bazı adımları duyurması basına yansıdı. Talabani hatası Talabani'nin bu görüşmede Kerkük konusunda da olumlu sözler sarf ettiği, bu gibi konularda Ankara ile işbirliği yapmak istediklerini yansıtan ifadeler kullandığı ise yansımadı. Ankara kulislerinde söylenenlere bakılacak olursa, Talabani ve Barzani ile diyalog kopukluğu "devletin en üst kademesinde kendilerine duyulan antipati"den kaynaklanıyor. Olabilir. Ama bu durumda ya Irak'ı "hasım" bir ülke ilan edip ona göre davranacağız, ya da, Hilmi Paşa'nın da dediği gibi, bu ülkenin yeni gerçeklerini tanıyıp politikamızı ona göre geliştireceğiz. Burada üçüncü bir şık görünmüyor. semihi@cnnturk.com.tr Üçüncü şık yok