En doğru lafı Sami Kohen önceki günkü yazısında söyledi. Gerçekten de, sorunun temeline inilmedikçe ve sadece "dişe diş" zihniyetiyle hareket edildikçe bu "savaş"ın sonu gelmez. Burada İsrail'e önemli sorumluluk düşüyor. Ancak kendisini aşırı sağa teslim ettiği için bunu yerine getirebilecek durumda değil. Öte yandan, tanık olduğumuz tehlikeli tırmanışın pek de ön plana çıkmayan farklı boyutları da var. 'Ortadoğu sorunu' denince insana kasvet çöküyor. İşin içine tekrar Lübnan'ın girmiş olması ise sonu gelmeyen bir kâbusu anımsatıyor. Bu aşamada en gereksiz şey ise "O başlattı, bu başlattı" tartışmasıdır. Çünkü her iki tarafın sayısız kusurları bu tartışmayı anlamsız kılıyor. Arap basınını takip edenler Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas ile diğer Arap liderlere yöneltilen ağır eleştirilerin farkındadırlar. Bu yorumlara bakılacak olursa, söz konusu liderler, İsrail'in Hamas'ı yok etme operasyonundan aslında memnunlarmış. Nedeni ise mazlum Arapların, Hamas, Hizbullah veya Müslüman Kardeşler gibi aşırı dinci örgütlere veya partilere duydukları artan sempatiymiş. Bu durum, sürdürdükleri adaletsiz düzeni koruma derdinde olan Arap liderlerin korkulu rüyasıymış. Öte yandan, İsrail-Filistin çatışması konusunda her zaman "adil bir yaklaşım" sergilemeye çalışan Avrupa'nın da, İsrail'in son saldırıları karşısında cılız kaldığı görülüyor. Arap liderler memnunmuş! AB ise bu konuda sadece, "İsrail meşruiyetin sınırlarında dolaşıyor" açıklamasını yapabildi. Yani, AB'ye göre, İsrail "meşruiyet sınırını" henüz aşmış değil. Avrupa'nın bu tutumu hakkında da çok şey yazılıyor. Arka plandaysa, Batı'da artan "İslamofobi" var. "El Kaide sempatizanı" olarak görülen Hamas'ın İsrail'in yok edilmesine dönük politikasıyla, bu amaçla yürüttüğü terör kampanyasının Filistinlilere Batı'da duyulan sempatiyi ciddi şekilde azalttığı belirtiliyor. Bu arada, Danimarka'yı İslam dünyasında zorda bırakan karikatür krizinin o ülkede yaşayan Filistinli imamlar tarafından körüklendiği inancının da bunda payı olduğu söyleniyor. Hamas'ın İsrail konusundaki tutumu, AKP'yi de Batı nezdinde zorda bırakıyor. Hamas'a sempatisini gizlemeyen Başbakan Erdoğan, "Kendileriyle niçin görüşmeyelim? Seçilmiş bir parti değil mi?" diyor. Filistin'e sempati azaldı Buna karşın, aynı örgütün, Türkiye'nin de varlığını kabul ettiği bir ülkeyi üstelik terör yoluyla "yok etme" yemininden rahatsızlık duymuyor. Bu yorumların hiçbiri, elbette ki, İsrail'i haklı çıkarmaz. Sami Kohen'in dediği gibi, sorunun temeline inmek şart. "Dişe diş" zihniyeti ise sadece yangını büyütüyor. Öte yandan, İsrail'in Gazze'ye karşı düzenlediği misilleme saldırısı ve şimdi de Lübnan'a yönelmesi, eskilerin ifadesiyle, "mukabele-i bilmisil"* değil, düpedüz, "mukabele-i binmisil"dir. Hal böyle olunca, "Babi Yar" akla geliyor ki, bu ayıp da zaten İsrail için yeter. Nazilerin Eylül 1941'de neye karşı ne yaptıklarını öğrenmek isteyenlerin, internetteki arama motorlarından birine sadece "Babi Yar" yazmaları yeterli. Sorunun temeline inmeli semihi@cnnturk.com.tr *Mukabele-i bilmisil: Dengeli karşılık vermek