Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Görüntüyü netleştirmek için bir adım geri atıp genel tabloya bakalım: Cumhurbaşkanı Sezer, asker gönderilmesi konusundaki çıkışıyla "PKK'ya karşı bize kim yardım ediyor ki, başkalarına yardım edelim" anlayışını yansıtıyor. Yani bir "ulusal küskünlük" söz konusu.Üst kademesindeki emekli büyükelçilere rağmen CHP de konuya anlamlı bir boyut getiremiyor.Sırf iktidara vurmak amacıyla, ilgili BM kararının satır aralarını deşerek kendisine sürekli malzeme arıyor. Lübnan'a asker gönderme konusunda bizde süren tartışmaların çoğu Ortadoğu'daki durum veya bölgede gelişen yeni dengelerle ilgili değil. Bu denli ciddi bir konuyu tekrar iç siyasete boğmuş durumdayız. Herkes bu konuyu kullanarak birinin gözünü oymaya çalışıyor. Buna yarın Meclis'teki tezkere görüşmelerinde de tanık olacağız. "Ulusalcı" ve "milliyetçi" kesim ise hükümetin Türkiye'yi tekrar "büyük devletlerin emperyal oyunları"na alet edeceğini savunuyor. Bu konudaki duyarlılığı istismar ederek, "Sıkıysa Kandil'e asker gönderin" provokasyonunda bulunuyor."Dinci kesime" gelince, o da Lübnan'a asker göndermeyi "Müslümanlara karşı ABD ve İsrail'in uşaklığını yapmak" olarak görüyor. Bunun da iç hesaplaşmanın bir unsuru olduğu malum. Hükümet ise kamuoyu korkusuyla "bir koyup üç alma" hevesi arasında sıkışmış durumda. Hiç de ikna edici olmayan bir şekilde, "Gidersek, şunu yaparız, onu yapmayız" diyerek, hem muhalefeti hem de kamuoyunu yatıştırmaya (muhalefete göre kandırmaya) çalışıyor.Bir ülkenin böyle ciddi ve geniş yansımaları olacak bir göreve soyunmadan önce, kendi içindeki bu tür bir siyasi karmaşayı halletmesi gerekiyor. Çünkü, bu karmaşayı halletmeden soyunursa kendisini daha da zor olan bir duruma sokabilir. Siyasi karmaşa var Bu nedenle, görev ne kadar önemli olursa olsun, Türkiye'nin bu siyasi ortamda bu göreve soyunmasının sağlıklı olacağını sanmıyorum. Sözü edilen görev, gerekirse silah kullanımını da içeren, çeşitli tehlikeleri barındırıyor içinde. Buna rağmen, İtalya Beyrut'a asker çıkardı bile. Bunu Fransa ve başka AB ülkeleri takip edecek. Müslüman ülkelere gelince, Endonezya ve Malezya bu konuda hevesli görünüyorlar. Bu arada, BM Genel Sekreteri Kofi Annan, birkaç gün önce, Suriye'den Hizbullah'a yardım etmeme konusunda somut vaatler aldığını açıkladı. Şam yönetimi de bunu yalanlamadı. Körfez ülkeleri ise BM'ye her türlü lojistik destek sağlamaya hazır olduklarını duyurdular. Özetle, ilk etaptaki bocalamalara rağmen, bu "çorbada tuzum olsun" diyen ülkelerin sayısı giderek artıyor. Bu gidişle de Türkiye'ye zaten ihtiyaç kalmayacak. Zaten ihtiyaç kalmayacak Tabii, Türk askerinin gitmemesi durumunda bu kez de "Fırsat kaçtı, kaçmadı" tartışmalarından ve karşılıklı suçlamalardan geçilmeyecektir. Bu da işin diğer yönü.Ortadoğu'da yeni dengelerin oluştuğu kesin. Peki, tüm bunlar olurken Türkiye nerede olacak? Bu sorunun yanıtını bulmadan önce dünyadaki yerimizin ne olduğunu saptamamız gerekiyor. Bunu ise bir türlü yapamıyoruz. Çünkü iç hesaplaşmalarımızın sonu bir türlü gelmiyor. Dünya da bizi, her zamanki gibi, es geçip gidiyor. sidiz@milliyet.com.tr Dünyadaki yerimizi saptamalıyız