Enginsoy'un söyledikleri, pazartesi günü Ankara'da yapılan güvenlik zirvesinden çıkan "ihtiyatlı" yaklaşımın ABD'yi pek memnun etmediğini, bu nedenle Washington'da, "Önce hevesli olan Türkiye geri adım atmaya hazırlanıyor" izlenimini yaratmaya çalışanların olduğunu gösteriyor. Amacın, Türkiye'nin Lübnan konusunda da "güvenilmez müttefik" çıkabileceği izlenimi yaratarak Ankara'ya baskı uygulamak olduğu belli. Bunu yayanların derdi ise ortada. Lübnan'a asker gönderme konusunda tartışmalar büyürken, Washington'dan yansıyanlar, Türkiye'ye bu konuda bir rolün biçildiğini, bunu yerine getirmesi için de Ankara'ya baskı uygulanacağını gösteriyor. Nitekim, NTV'nin Washington temsilcisi Ümit Enginsoy'un önceki gün bildirdiklerinden de seziliyordu bu. Lübnan'da geçmişte yaşadıkları kötü deneyimlerden dolayı Amerikan askerlerinin bu ülkeye gitmesini istemiyorlar. Fransa liderliğindeki bir güce ise fazla sıcak bakamıyorlar. Bunun Washington'un bölgesel çıkarlarına pek hizmet etmeyeceğini seziyorlar. Bu durumda, Washington açısından en iyi seçenek, ilişkilerdeki sorunlara rağmen, ABD ekseninde tutulabileceğine inandığı Türkiye'nin bu işi üstlenmesi oluyor. Bu beklenti, International Herald Tribune (IHT) gazetesinde geçen hafta, Gal Luft ve Ariel Cohen imzasıyla çıkan uzun yazıda da belli oluyordu. Luft'ın direktörlüğünü yaptığı Washington'daki "Küresel Güvenlik Analiz Enstitüsü"nü bilmiyorum. Ama, Cohen'in bağlı olduğu "Heritage Foundation"ın, muhafazakâr ve İsrail yanlısı etkin bir kuruluş olarak Bush yönetimine yakınlığı biliniyor. Luft ve Cohen, "Türkiye Barış Gücü İçin En İyi Seçenek" başlıklı yazılarında bu yargılarını desteklemek için çeşitli nedenler sayıyorlar. "Köprü rölündeki" Türkiye'nin "geniş çaplı askeri gücü" ile "Akdeniz'deki jeopolitik konumu"ndan, "gerilla savaşındaki başarısına" ve "görevden kaçmayacak olmasına" kadar bir dizi gerekçe sıralıyorlar. ABD için seçenek Türkiye Bu sayılanların ilk etapta bir "gurur okşama" egzersizi olduğu belli. Ardından da işin "ödül" boyutu geliyor. Bu görevi kabul etmekle Türkiye'nin Batı ile ilişkilerini güçlendireceğine ve AB üyeliği şansını artıracağına işaret ediliyor. İşin "sopa" boyutu da, doğal olarak, bu "havuç" boyutunun içinden çıkıyor. Başka bir ifadeyle, "bu görevi kabul etmeyen bir Türkiye'nin Batı ile ilişkilerini güçlendiremeyeceği ve AB'ye üyelik şansını artıramayacağı" dolaylı olarak söylenmeye çalışılıyor. Önce gurur okşanıyor Bir ateşkes ilan edilmiş olmasına rağmen Lübnan'daki belirsizlik sürüyor. Türkiye'nin asker gönderme konusundaki ihtiyatlı "bekle-gör" politikası bu nedenle doğrudur. Ankara'nın Washington'dan yansıyanları ciddiye alması için de herhangi bir neden yok. Sonuçta bu kararı serbest iradesi ve TBMM'nin onayıyla alacak olan Türkiye'dir. Ancak, Lübnan'da -göreli de olsa- istikrar sağlanabilirse, Türkiye'nin, Amerika'dan veya İsrail'den değil, ama Lübnan hükümetinden gelecek ve bölge ülkelerince desteklenecek olan barışı sağlamaya dönük bir askeri yardım çağrısını reddetmekte zorlanacağını bilmekte de yarar var. semihi@cnnturk.com.tr Bekle - gör politikası doğru