Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gül'ün bu açıklaması da zaten kimi AB diplomatlarını, "AKP hükümeti işin özüyle değil de siyasi gösteriş boyutuyla mı ilgili de bunu söylüyor?" sorusuna yöneltti. Bunun yanıtını bilemiyoruz. Ancak, AB konusunun tekrar gündeme geleceği kesin. Üstelik, Sayın Gül'ün istemeyeceği türden tartışmalarla.Türk-AB Ortaklık Konseyi'nin 12 Haziran'daki toplantısında AB tarafının ortaya koyacağı "Tutum Belgesi" basına yansıdı. İçinde yok yok. Şemdinli olayından 301 No.lu maddeye, Kıbrıs'tan kadın haklarına kadar her şeye yer verilmiş. Hükümetin, yerine getirme niyeti olmadan verdiği taahhüt nedeniyle başımızı ağrıtan Kıbrıs meselesini bir yana bırakacak olursak, tutum belgesindeki konuların hepsi kendi aramızda tartıştığımız, düzeltilmesini istediğimiz şeyler. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, AB konusunun medyanın gündeminden düşmüş olmasından şikâyetçi. Oysa düşmüş olması aslında iyi bir şey. Zira sürecin şu anda teknik boyutu ilerliyor. Bunun siyasi nedenlerle sürekli bulandırılmasının bir âlemi yok. Ancak, aynı sorunlar AB tarafından telaffuz edildiğinde bize bir şeyler oluyor. Tutum Belgesi ile ilgili haberlerin çıktığı gün, gazetelerin internet sayfalarına okurlardan "Yeter artık!'" veya "çıldırmak üzereyim, bu adamlara daha ne kadar taviz vereceğiz?" türünden yüzlerce tepki yağdı.Birçok köşe yazarının da paylaştığı bu tepkiler, AB üyeliği konusunun ne anlama geldiğinin bu millete hâlâ doğru dürüst anlatılmadığını gösteriyor. Oysa, AB tarafı işin özünü hiç gizlemedi. "AB üyeliği sizin iç işlerinize artan şekilde müdahale anlamına gelecektir" demekten çekinmedi. Hatta, bizi üyelik fikrinden caydırmak için bazıları, bunu, üstüne basa basa söyledi. Yüzlerce tepki yağdı Türk halkının AB'ye olan ilgisinin ciddi şekilde azalmakta olduğu belirtiliyor. Bunun sadece, Türkiye'nin üyeliği konusunda Avrupa'dan yansıyan olumsuz sinyallerle ilgili olduğunu sanmıyorum. Üyeliğin gerektirdiği sürecin ayrıntıları ortaya çıktıkça, bu ilginin daha da azalacağını düşünüyorum. Nitekim aynısı başka ülkelerde de yaşandı.Onun için, "Bu onursuz yükü üzerimizden atıp kurtulalım" diyenlerin önümüzdeki dönemde siyasi prim yapmaya çalışacakları malum. Ancak, bu argümanı kullanacak olanlara prim vermeden önce aşağıdaki basit soruların yanıtlarını bulmamızda yarar var. Milliyetçilikleri yakın geçmişte "patolojik" bir hal alan Sırbistan ve Hırvatistan gibi ülkeler bile bu kadar "müdahaleci" bir örgüte niçin katılmak için can atıyorlar? AB'ye ilgi azalacak Avusturya gibi bir ülke, Jörg Haider'ın ırkçı Özgürlük Partisi'ni ön plana çıkaran demokratik seçimlerden sonra kendisini "cezalandıran" ve böylece "iç işlerine müdahale"nin en uç örneğini veren AB'den niçin o gün "Lanet olsun size!" diyerek çıkmadı? Bosna-Hersek, Arnavutluk, Makedonya, Gürcistan ve Azerbaycan gibi ülkeler, bugün kendilerine "müdahaleci" AB tarafından üyelik verilecek olsa bunu niçin havada kaparlar?Ya biz daha iyi biliyoruz ve onlar göremiyorlar? Ya da bir bildikleri var ve biz bilemiyoruz. Bunu da düşünmekte yarar var. semihi@cnnturk.com.tr Avusturya örneği