Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ülkeyi germeye devam eden iktidar ile ana muhalefet arasında acilen bir siyasi ateşkese ihtiyaç var. Üstelik Kofi Annan’ın Suriye için ayarladığı türden değil, gerçek bir ateşkese. Halkımız liderlerin seviyesiz kavgalarından hoşlanmıyor. İnanmayan etrafını dinleyip neler konuşulduğunu görsün.
Kavga ve dövüşten bunalan toplum, barış ve huzura katkıda bulunacak liderler görmek istiyor. Bitmek tükenmek bilmeyen “post-modern iç savaşımızdan” insanlara artık gına geldi. Halkımızın umuda ihtiyacı var. Oysa her gün bir yerden kötü haber geliyor.
Kraliçe II. Elizabeth’in “Elmas Jübilesi” törenlerinin sürdüğü bir İngiltere’ye bakın. Halk din, ırk, siyasi bakış demeden, hiç de azımsanamayacak günlük sorunlarını da bir yana bırakıp, uygar değerler etrafından birlik ve beraberliklerini dünyaya nasıl yansıtıyorlar.
Kraliçe ve ailesi ile siyasilerin hepsinin de katılımlarıyla Buckingham Sarayı önünde önceki gün yapılan ve gecenin geç saatlerine kadar süren dev konser bu açıdan muhteşemdi. Buna gıptayla bakıp, “böyle şeyler bizde niçin olmuyor” diye sorgulamak gerekiyor.
Başbakan Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu arasında bugün yapılacak “zirve” bu nedenle salt “Kürt meselesi” ve “terör” konusunun ötesinde büyük önem taşıyor. Vatandaş iki liderin el ele verip, ciddi bir iç huzursuzluk döneminden geçen ülke için hayırlı şeyler yapmalarını diliyor.
O kadar umut fukarası olduk ki, liderlerin kameralar önünde el sıkışarak medeni bir görüntü vermeleri bile sevindirecek. Güzel de, bunu yapsalar bile arkasını getirebilecekler mi? Neredeyse sosyal bir vakıa olarak karamsarlığa endeksli olan toplumun ne yazık ki bu açıdan fazla bir beklentisi yok.
Genel hava, “bundan da bir şey çıkmaz” şeklinde. Oysa Türkiye kanın akmaya devam ettiği ciddi bir sorunla karşı karşıya. Çeyrek asırdan fazla bir süredir önümüzde bir Kürt meselesi ve bununla bağlantılı terör belası duruyor. Bu sorunlar mevcut koşullarda bir yere de gitmeyecek. Çözümsüzlük ortamında toplumun cerahat dolu kanayan yaraları olmaya devam edecekler.
Onun için kafalarını kuma gömmemiş olan cesur liderlere ve alacakları cesur kararlara ihtiyaç var. Burada sorumluluk elbette ki sadece hükümet ve ana muhalefette değil. MHP ve BDP de bu sorunların odağında olan partilerdir. Onlara da önemli sorumluluklar düşüyor.
Bu sorunların üstesinden gelmek için çok büyük uzlaşılara ihtiyaç var. Salt askeri olan yöntemler ise, yasal veya yasal olmayan her yönleriyle denendi. Bunlardan alınan, daha doğrusu alınmayan, sonuçlar ortada.
Ülkemiz her yönüyle tarihi bir dönemeçten geçiyor. Bu ortamda bildik ezberler bozuluyor. Ancak, siyaset ve inançlar açısından öznel bakış açılarına dayanan köşe kapma çabaları da var gücüyle sürüyor. Umutları zedeleyen başlıca faktör de bu. Ülkenin bir bütün olarak çıkarları yerine belli kesimlerin çıkarları daha önemliymiş gibi davranılıyor.
“Post modern iç savaşımız” dediğimiz de bu zaten. Her şey “benim savcım, senin hâkimin,” “benim sanatçım, senin sanatçın,” “benim tiyatrom, senin tiyatron,” “benim futbol takımım, senin futbol takımın” gibi anlamsız bir düzeye indirgenmiş bulunuyor. Gemi kayalara sürüklenirken kaptan köşkünde sille tokat kavga edenlerin ülkesine benziyoruz.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bugünkü görüşmeden önce, Fikret Bila’ya yine de güzel şeyler söylemiş. Dünkü Milliyet’te vardı. “Türkiye’deki çatışma kültürünün aşılması gerektiğini” belirtmiş. “Çatışma yerine niye uzlaşma kültürüyle siyaset yapmıyoruz?” diye sormuş.
Sahi, neden olamıyor bu? Kılıçdaroğlu’nun sorguladığı gibi, “neden bütün siyasi partiler bir masa etrafında toplanamıyor?” Sonuçta 70 milyonluk bir ülkeyiz. Nüfusumuz farklı ırklar, inançlar, siyasi eğilimler ve yaşam türlerinden oluşuyor.
İç barış ile huzurun sağlanmasıyla, yalnız ekonomik değil, her açıdan dünyanın ilk on ülkesi arasına girmemiz işten değil. Siyasi liderlerimiz bunu ne zaman idrak edecekler. Vatandaş işte bunu merak ediyor.